01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

"Kalk lan, dinlendiğin yeter. Biraz antrenman yapalım" diyor. İşkence odası ve hücreler birbirine çok<br />

yakın. Sürükleyerek işkence odasına götürdü. Yeniden askıya alıyorlar. Bir yandan da elektrik veriyorlar.<br />

Hakaret, küfür, ölüm tehditleri vs. "Bir şey sormayacağız. Sadece bağır, kimliğini kabul et yeter"<br />

diyorlar. "Neden bağırayım. Suçum varsa zabıt tutup, mahkemeye gönderin. Bu yaptığınız işkencedir.<br />

Sizleri son kez uyarıyorum. Kendi yasalarınıza göre suç işliyorsunuz. Kendi yasalarınızı çiğniyorsunuz."<br />

Bu sözler işkencecileri çileden çıkarıyor. Aciz, zavallı bir durumda kıvranarak deliye dönüyorlar.<br />

Bitkin bir halde askıdan indirdiler. Özellikle kollarım çok ağrıyor. Hareket ettiremiyorum. Sürüklemeye<br />

başladılar. Merdivenin yanına geldiğimde durduruyorlar. "Şu kaloriferin yanını görüyor musun?<br />

Burasını iyi öğren. Stalin Mehmet'i şuracıkta infaz ettik. Ne yapalım kendisi ölümü seçti" diyorlar.<br />

İSMAİL CÜNEYT (Stalin Mehmet) basında 'Beylerbeyi'nde çatışmada öldü' diye verilmişti. O güne<br />

kadar ben de öyle biliyordum. Gerçeği işkenceciler kendi ağızlarından itiraf etmiş oldular.<br />

... İsmail CÜNEYT (Stalin Mehmet)'i 70'li yılların ortasında bir sonbahar akşamı İstanbul'un yoksul<br />

bir gecekondu mahallesinde çalışma içinde tanıdım. Kısa boylu, gür bıyıklı, çok içten, samimi hoşsohbet,<br />

uzak görüşlü, coşku dolu İsmail CÜNEYT... Güleç yüzüyle yanıma yaklaşıp, elini uzatıyor, içten,<br />

sevgi dolu "Nasılsın Demiryolcu, trenlerle aran nasıl?" diyor. Konuşmalarımız uzadıkça üzüyor. Zamanın<br />

nasıl aktığının farkında bile değiliz. Ayrılma zamanı geliyor. Koluma giriyor. Yola kadar konuşuyoruz.<br />

Sırtıma hafifçe vuruyor. "Kendine iyi bak. Seni iyi buldum. Bundan sonra daha iyi olacağız."<br />

... 1977 yılında yapılan 1 Mayıs mitinginde buluşuyoruz bu kez. Kortejin en önünde. Etrafı kontrol<br />

ediyor. Beklenmedik bir anda karşı-devrimcilerin ve polislerin saldırısı. Kitlelerde panik başlıyor.<br />

Sakin ve sıradan bir insan görünümündeki Stalin Mehmet birdenbire bir yıldız gibi parlıyor. Keskin<br />

bakışlarla etrafa bakıyor. Ve gür sesiyle kitleye haykırmaya başlıyor: "Yoldaşlar, arkadaşlar dağılmayalım!<br />

Toplu halde yürüyelim". Panik yatışıyor. Panzerlere karşı koymaya başlıyoruz. Ve toplu halde<br />

geri çekilme. Aşağıda Feriköy meydanı. Toplanıyoruz. 1 Mayıs'ı kutluyoruz...<br />

Merdivenlerden sürükleyerek yukarı taşıyorlar. Kaldığım aynalı odaya getirdiler. Bugün sorgu bitti<br />

demek. Zor nefes alıp veriyorum. Koltuk altlarım, omuzlarım kopmuşçasına ağrıyor. Yanı başımda<br />

duran Yaşar yoldaş hafifçe bana doğru eğilip "nasılsın?" diye soruyor. "İyiyim," diyorum.<br />

Akşamüzeri iki kişi geldi. Ellerimi bağlı olduğu askıdan çıkardılar. "Yürü bakalım. Bugün oyun başka<br />

olacak." Sorgu odasına götürüyorlar. Hemen soyunmam istendi. Üzerimdeki elbiseleri ağır ağır, sakin<br />

bir halde hepsini itinayla çıkardım. Kollarımı gerip, iple askı tahtasına bağladılar. Omzumun üzerindeki<br />

tahtayı dolapların üzerine kaldırıp, ayağımın altındaki sandalyeyi çektiler. Havada kollarımdan<br />

asılı halde duruyorum. Bir taraftan da elektrik veriyorlar. Devamlı bağırmam isteniyor. Bağırmadığım<br />

için manyetodaki işkenceciye, "Daha hızlı çevir, daha hızlı" çığlıkları atıyorlar.<br />

Her dakika, her saniye vücudum biraz daha direncini kaybediyor. Kollarım omzumdan parça parça<br />

kopuyor sanki. Koltuk altlarım yırtılıyor. Her tarafımdan ter boşandı. İşkence ilerlediğinden el parmaklarımı<br />

oynatamıyorum. Sağ omuzum askı bağından hafif kaydı. Aşağı sarktım. Gövdemin ağırlığı<br />

beni aşağı doğru çekiyor. Sol kolum ve sağ bileğim şişti. Ve askının geldiği kısım kan içinde kaldı.<br />

Gözlerim kararıyor, başım dönüyor. Karşımdaki işkencecileri net olarak göremiyorum.. Ağzım kurudu.<br />

Dilimi oynatamıyorum. Müthiş susuzluk çekiyorum. Zorlukla ve kesik kesik nefes alabiliyorum.<br />

Konuşulanları, soruları uzaktan gelen bir uğultu olarak algılıyorum. Konuşamıyorum. Çenem kilitlendi.<br />

Ayaklarım kasıldı. Bir ara "indirin kötüleşti" sesleri geldi kulağıma. Yığıldığımı, hayal meyal<br />

anımsıyorum. Sürekli midem bulanıyor ama bir türlü istifrağ edemiyorum. Ayak seslerinden koşuşturmaları<br />

duyuyorum. Ne kadar bu şekilde kaldım, bilemiyorum.<br />

Sabahleyin bacağımın yanmasıyla uyandım. Elimi dokundurdum. Yanımda kalorifer yanıyor. Bacağım<br />

şişmiş, üzerimde elbise yok. Battaniyeye sarılı haldeyim. Hâlâ müthiş susuzluk çekiyorum. Başım<br />

ağrıyor. Yanımda kimse yok. "Nöbetçi, nöbetçi" diye bağırdım. "Ne var?" "Ben arkadaşlarımın yanma<br />

gitmek istiyorum." Sert, hakaret dolu sözlerle "Rahatlık battı. Akşam ölüyordun" diyor.<br />

162

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!