You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
için, poliste çözülmenin kendisinden daha tehlikelidir.<br />
Sekter ve liberal tavırlar ikiz kardeş gibidir; birbirlerini besler ve kolaylıkla birbirlerine dönüşürler.<br />
Gerçek komünistler bunların hiçbiriyle de uzlaşmazlar, uzlaşmamalıdırlar. Tersine, bir yandan, en<br />
çürüklere neşter vurur ve herkese hak ettiği yeri verirken, öte yandan da çözülenleri hatalarını<br />
düzeltebilecekleri uygun yerlere getirir ve gerektiğinde bir ruh doktoru gibi davranmasını bilirler. Ama<br />
asıl olan önderliği ve çekirdeği sağlam ve güvenilir unsurlar üzerine inşa etmektir. Tek doğru ve İlkeli<br />
politika da budur.<br />
VII<br />
Türkiye devrimci hareketi içinde polis sınavının bilançosunu çıkarmak söz konusu olduğunda, biri<br />
direnme eğilimini aşırı abartan, diğeri bunu bütünüyle inkâr eden iki kamplaşmadan söz edilebilir.<br />
Ama zıt noktalardan hareket edip, tahrifatçılık gibi ortak bir noktada buluşan her iki kampın, bir diğer<br />
ortak yanlarının da poliste çözülmek olması şaşırtıcı olmasa gerek.<br />
Birinci kamp, Türkiye solunun bir bütün olarak poliste direndiği, buna karşılık çözülmenin tali planda<br />
kaldığı iddiasındadır. Aslında, bu iddia, nesnel gerçeği baş aşağı edip, tersine çevirmekten başka bir<br />
şey değildir. Devrimci hareketin genelinde direnenler aritmetik olarak toplandıklarında belki<br />
küçümsenmeyecek bir yekûn ortaya çıkabilir, ama direnmenin esas akım haline geldiğini kanıtlamaya<br />
asla yetmez bu. Aksine, 12 Eylül sonrasında direnenlerin ve çözülenlerin dikkatli bir analizi yapılırsa,<br />
elde edilen sonucun bunun tam tersi olduğu, yani çözülenlerin çök büyük bir oranda ağır bastıkları<br />
gerçeği çıkar ortaya. Üstelik devrimci örgütler poliste oldukça kötü bir sınav vermekle de kalmamışlar,<br />
diğer alanlara oranla –çatışmalar, hapishaneler, idamlar vs.– en düşük performansı da bu alanda göstermişlerdir.<br />
Objektif gerçekleri zıt bir kutuptan çarpıtan öteki kamp ise, polisten yüzünün akıyla çıkan kimse<br />
olmadığını, olsa bile bunun istisnadan öteye geçmediğini söylüyor. Örneğin İstanbul merkezli bir dergi<br />
"sorun tek tek bireylerin tavrından çok, örgütlerin tavrı düzeyinde ele alındığında ortaya çıkan tablo,<br />
poliste açık bir yenilgi yaşandığıdır" demektedir. Kürt kökenli bir grup ise bunu çok daha ileri götürüyor:<br />
"Poliste uygulanan yöntemler karşısında şu ya da bu biçimde zaaf göstermeyen, yani kelimenin<br />
tam anlamı ile direnen ve 'devrimci tavır' koyan insan yok gibidir." Anlaşılacağı gibi, biri örgüt düzeyinde<br />
iyi sınav veren yok demeye getirirken, öbürü doğrudan doğruya direnen tek bir kişi bile olmadığını<br />
iddia edecek kadar inkarcı olabilmektedir. Oysa biz kendi adımıza poliste sadece tek tek bireyler<br />
olarak değil, örgüt düzeyinde de yenilmediğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Hareketimizin önderliğinin<br />
tamamı, kadrolarının ise çoğunluğu işkencede yiğitçe ve korkusuzca direnmişlerdir. Gereksiz bir<br />
alçakgönüllülüğe düşmeksizin söylemek gerekirse, bu, abartmasız Türkiye devrimci hareketinin<br />
tarihindeki ilk ve tek örnektir. Üstelik bu direniş sadece nicel olarak değil nitel olarak da, yani sürekliliği,<br />
direşkenliği, kararlılığı, yaratıcılığı, içerik ve biçim zenginliği bakımından da buna uygundur.<br />
Şans veya tesadüf işi olmadığı ise, çok uzun geçmişi ve diğer şeyler bir tarafa, 12 Eylül yılları gibi<br />
rastlantılara imkân tanımayan nispeten uzun bir dönem boyunca sürdürülmesinden de çıkarılabilir.<br />
Burada haklı olarak hareketimizin direnmedeki bu başarısının sırrının nereden kaynaklandığı<br />
sorulacaktır. Direnmede kişisel gurur duygusu, feodal değerler, ceza korkusu, kendini ispatlama vs.<br />
gibi etkenler mi rol oynamıştır? İddia edildiği gibi "küçük örgüt" olmanın ya da örgütün "seçme adamlar"la<br />
kurulmasının bir payı var mıdır bunda? Yoksa işkencede direnme Marksist-Leninist olmanın tek<br />
kıstası olarak görülüp, enerji salt bu alana aktarıldığı için mi direnilmiştir? Aklı başında olan biri böylesi<br />
mantık yürütmelerle, sözü edilen niteliklere sahip bir direnişin açıklanamayacağını bilir. Kaldı ki,<br />
bu tür yakıştırmaları alıp, teker teker çürütmek hiç de zor değildir.<br />
İşkencede direniş, belki de, rastlantılara ya da ikinci üçüncü dereceden etkenlere en az şans tanıyan<br />
mücadele alanlarının başında gelir. Hele, sorun, direnmenin tek tek kişiler düzeyinden örgüt tavrı<br />
düzeyine sıçratılması oldu mu bunların rolü hemen hemen sıfıra düşer. Dolayısıyla direnişimizin<br />
başarısının bu denilenlerle hiçbir ilgisi yoktur; aksine o, hareketimizin tarihsel gelişme süreci boyunca<br />
gerçekleştirdiği nitel ve nicel değişimlerin, ideolojik/politik/örgütsel ve ahlaki cephelerde sağladığı<br />
dönüşümlerin, genel ile özeli, teori ile pratiği birleştirebilmedeki yeteneğinin doğal bir sonucudur.<br />
23