01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Oradan oraya savruluyorum. Bu sağanağın altında kendimi koruyabilmem imkânsız. Sakınmaya<br />

çalıştığım sadece başım, kollarımın arasına almaya çalışıyorum. Yerdeyim, yuvarlanıyorum, on-onbeş<br />

ayak birden iniyor üzerime. Vurma yarışındalar, birbirlerini itekleyerek vurmaya çalışıyorlar. Sonra bir<br />

kısmını bağırarak, iterek dışarı çıkartıyorlar.<br />

İlerdeki günlerde öğrendim. Bu bir intikam dayağıydı. Getirildiğim yer Bakırköy Emniyet Amirliği,<br />

sorgulandığım oda, Bağcılar'daki çatışmada ölen Başkomiser'in makam odasıymış. Masanın arkasında<br />

büyükçe bir resmi asılı. Osman, mermileri bitince elindeki bombayı kullanıyor. Bu Başkomiser<br />

silahlar susunca kahraman kesilip merdivene yönelmiş...<br />

İçerde birkaçı kalıyor. Ayaklarımı kaldırıp falakaya başlıyorlar, göğsüme, kollarıma basıyorlar. Saymaya<br />

çalışıyorum, otuzlara, kırklara varıyorum, ötesine geçemiyorum. Daha fazla acı veren bir darbe,<br />

yan boşluklarıma yediğim bir tekme, bir bağırış engelliyor. Düşünebilmek giderek imkansızlaşıyor,<br />

zaman kavramı da kaybolup gidiyor. Kaldırıyorlar, "yürü", "koş", "zıpla", yere su döküyorlar. İkisi<br />

kollarımdan sürüklüyor. Tekrar yatırıyorlar. Bu böyle sürüp gidiyor.<br />

Üstümden çıkanlarla ilgili imzalamamı istedikleri bir tutanak getiriyorlar. "Gerçek ismini yaz, imzala!"<br />

Kimlikteki ismimi söylüyorum. Birisi sopayı kaptığı gibi üzerime saldırıyor, nereme gelirse vuruyor.<br />

Ardından birkaçı daha. Sopa kırılıyor, kırılanla vuruyor, o da kırılıyor, yere düşüyorum. Odun yarar<br />

gibi dizlerime indiriyor sopayı. Bedenin en hassas yerlerinden birisi kaval kemiği, o da biliyor bunu,<br />

tüm gücüyle aynı yere vuruyor. Ayaklarımı karnıma doğru çekmeye çalışıyorum çekiyorlar, yüzüstü<br />

dönmeyi başarıyorum, sırtıma, bacaklarıma girişiyorlar bu kez. Gecenin geç bir vakti, bağırarak,<br />

küfrederek çıkıyorlar odadan.<br />

Vücudum kıpırtısız, giderek derin soluklar almaya, beynimde düşünceler şekillenmeye başlıyor;<br />

kazandım...<br />

Sabaha karşı yeniden geliyorlar. Bu kez ekip değişmiş. Gececiler. Ötekilerin yapamadığını kendileri<br />

başaracaklar, hevesle başlıyorlar, hırslanıyorlar, zaman geçtikçe bazıları kendini kaybediyor. Çatışma<br />

sonrası terkedilmiş bir evi kabul ettirmeye çalışıyorlar bana. Bir serigrafi kasnağı ve birkaç kurşun<br />

çıkmış. Bu evi kabul ettirebilirlerse örgüt bağımı kanıtlamış olacaklar, sonra da bu noktadan ilerleme<br />

düşüncesindeler. Sorularından yakalananın, beni ele verenin kim olduğunu çıkarmaya başlıyorum.<br />

Düşündüğüm kişiyse büyük bir zarar veremez.<br />

DİRENCİM ONLARI SARSMIŞTI<br />

İlk beş gün, gündüzün geceye karıştığı günlerdi. Ayaklarım şişip duyarsızlaşınca kalın sopayı bırakıp<br />

inceyle vuruyorlar; feodal sopa ülkemizde hâlâ işkencenin baş aracı. Falakanın değişik aşamalarında<br />

kullanılan, ayakların duyarlılığına göre hazırlanmış çeşitli boy ve kalınlıkta sopalar bulunuyor. Devletin<br />

bu konudaki tecrübe birikimine şaşmamak gerekir! Gerisinde yüzlerce yıl var. Egemen sınıfın<br />

birisinin diğerine devrettiği bir yönetim geleneği. Onlara layık bir siyasal-kültürel miras.<br />

Beşinci günden itibaren karşımdakilerin umudunun giderek kaybolmaya başladığını farkettim. O güne<br />

dek karşılarında boyun eğmeyen birinin varlığını kabullenemiyorlar, dur durak bilmiyor, kimi zaman<br />

vahşete varan çılgınlık örnekleri göstererek yanan sigarayı bacağıma bastırıyor, sopalar birbiri ardına<br />

üstümde kırılıyordu. Direncim onları sarsmıştı, bunu çözemiyorlardı, anlayamadıkları bir şeyle karşı<br />

karşıyaydılar, çaresizdiler, farkında olmadan bunu bir olgu olarak kabullenmeye başlamışlardı. Belki<br />

çözebiliriz diye giderek zayıflayan bir umudu hâlâ koruyorlardı, tümden vazgeçmemişlerdi fakat işkence<br />

giderek yarım güne ve saatlere doğru indi. Dokuzuncu günde en kaba biçimiyle sona erdi.<br />

Yürüyemiyordum. Tüm vücudum şişmiş yara bere içindeydi. Buyanımdan öbür yanıma dönmek başlı<br />

başına işkenceydi. Ertesi gün Gayrettepe'ye götürdüler. Oradakiler, kapıda şöyle bir bakıp geri çevirdiler,<br />

ölürsem sorumluluğun kendilerinde kalmasını istemiyorlardı.<br />

Döndükten sonra doktor getirdiler. Gözlerim bağlı, doktor buna karşın arkamda duruyor. Ayakta durmamı,<br />

belimi doğrultmamı engelleyen şiddetli bir ağrı var. "Sinir uçları ezilmiş". Hepsi o kadar!<br />

34

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!