Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
– Asın yazmayacağım.<br />
Perde değişti. Yeni biri girdi odaya. Bunu tanıyorum. İşkencelere katılmıyor, sadece daktilo yazıyor.<br />
Yeni gördüğümde de dikkatimi çekmişti. (Yüzünde sıcak, normal insan havası var. Böyle görünmek<br />
onun için kolay olmasa gerek, işinin ehli olmalı. Sesinin en "tatlı" tonu ile, gözlerime derin derin bakarak<br />
konuşuyor. Başımı eğdiğimde kaldırmamı "rica" ediyor.<br />
– Yahu Ayşe, lider diyorlardı senin için, ben de şöyle otuz yaşlarında iri yarı bir bayan bekliyordum.<br />
Sessizce dinliyorum. "Devrimci olmam tesadüfi değilmiş... Bu yaşta insan macera ararmış, heyecan<br />
ararmış... Ama oyun bitmişmiş... Pisi pisine ölüp de kahraman olmaya değmezmiş..." Biraz bozularak<br />
çıkıp gitti; "sen bilirsin, asılmaya gidiyorsun" sözleriyle.<br />
Ellerinde kalınca iplerle bir yerlere gidiyoruz. El feneriyle yolumuzu görebiliyoruz. Duşlar var. Karanlık<br />
duşta mı gelecekti ölüm. Böyle soğuk mu gidiliyordu ölüme? Sakinim. İçimde küçücük bir kırıntı<br />
dahi yok ihanetten yana.<br />
Bileklerimin çekiştirilmesiyle irkildim. Bileklerimi ön yüzleri yapışık halde bağladılar. İpin diğer<br />
ucunu yüksekçe bir yerden geçirdiler. Çektikçe vücudum geriliyor. Biraz daha... biraz daha... Sadece<br />
ayak başparmağımın ucu yere hafifçe dokunuyor. Duşun içine su bıraktılar. Falakadan patlamış<br />
ayaklarım müthiş sızlıyor. İ. Kaypakkaya'nın sözünü anımsıyorum. "Unutma ki sen bir komünistsin".<br />
Dayanacağım...<br />
Zaman geçmiyor. Terliyor, öyle çok su içmek istiyorum ki. Bana uzun gelen bir süre sonra ipten<br />
indirdiler. Kendimi çok kötü hissediyorum. Toparlanmalıyım. Bunu çabuklaştıracakmış gibi ellerimi<br />
yüzüme kapadım. Çocuk sesi duyuyorum, çok yakınımda. "Ağlama abla, sen ağlarsan ben de ağlarım"<br />
diyor. Ağladığımı sanmış olacak. Şok olmuştum. Ellerimi açtım. İri siyah gözlerini bana dikmiş, Kürt<br />
şiveli, on yaşından büyük göstermiyor. Buranın çaycısıymış. Bir türkü tutturup koridorda gözden kayboldu.<br />
Çok güzel bir ses bu.<br />
* * *<br />
Çaylarını içerken durmadan küfrediyorlar. Çayları bitince yine etrafımı sardılar. Onların soruları, benim<br />
de yanıtlarım değişmedi. Falaka, meydan dayağı, tekrar falaka. Bağırmak istemiyorum. Bu kez de<br />
acıdan garip garip sesler çıkartıyorum. Falaka sırasında bir araba lastiğini ayaklarım havada kalacak<br />
biçimde boğazıma geçiriyorlar. Bazıları da ya bu lastiği tutuyor ya da üzerine oturuyor. Tabanlarımın<br />
acısına iç organlarımın dışarı fırlayacakmış hissi veren acısı karışıyor. Nefes alamıyorum. Kafatasım<br />
da patlayacak gibi. Farkında değilim, ellerimi saçlarıma uzatmışım. Ayakkabılarının topuklarıyla ellerime<br />
basıp eziyorlar. Falaka sopası gevşedi. Yeniden oturtuldum.<br />
– Keşke bir komutan olup da vatanın sırlarını böyle saklasaydın. Sana ev mi ver diyoruz? Cinayetleri<br />
üstlen, soygunu üstlen, örgütünü zaten biliyoruz. Altına imza at yeter.<br />
Bildiğim evlerin boşaltıldığını onlar da biliyorlar. Evlerden "feragat" etmişlerdi. Şimdi de benimle<br />
pazarlık etmeye çalışıyorlar. Gerilediler mi? Hayır. Bir yerden başlamayı, bir konuda evet dedirtmeyi,<br />
ilk ifademin çeperini zorlamayı deniyorlar.<br />
– Git, şu karşıdan en çok direneni getir, dedi şefleri.<br />
– Öylesi yok ki efendim.<br />
– Herhangi birini getir.<br />
Polislerin ellerini omuzlarına attıkları birini getirdiler. "Bacısı"na öğüt vermeye getirmişler. "Ben de<br />
önce direndim, sonra konuştum. Her şeyi değil elbette." Polislerin kahkahaları sözünü yanda kesti.<br />
İstediklerini elde etmiş olmalılar ki, "her şeyi değil elbette" sözüne gülüyorlar. Zayıf davranmış çözül-<br />
267