01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Marseillaise'i söyleyerek yiğitçe gittiler ölüme. İspanya'da, Yunanistan'da ve Latin Amerika'da da<br />

öyle; ağlayıp sızlanmadan, korkusuzca, bir ihtilalcinin ölmesi gerektiği gibi başları dik öldüler.<br />

Düşünme süresi bitmişti, önce ellerimdeki kelepçeyi çözdüler, sonra kafama dayadıkları namluyla ite<br />

kaka duvarın dibine yanaştırdılar beni. Odada kimse konuşmuyordu. Sinek uçsa duyulurdu. Başlarındaki<br />

şef "hazır mısınız?" diye sordu ölüm mangasına. "Hazırız," dediler onlar da.<br />

Ben de hazırdım. Son bir defa daha yokladım kendimi: Ölüm korkutmuyordu beni. Arzu ettiğim gibi<br />

soğukkanlıydım. Yapacaklarımı yapamadan ölmek canımı sıkıyordu sadece. Bir de yoldaşlarım, sevdiklerim<br />

adına üzülüyordum. Ama hakkında birçok felsefi-psikolojik tahliller yapılan, üstüne nice<br />

romanlar yazılan ölüm çok yalın göründü o anda bana. Kurşunu yersin; önce bir sendeler, sonra ölürsün...<br />

Tıpkı başını yastığa koyup uyuduğun zamanlardaki gibi.<br />

Kulağım işkencecilerdeydi. Karşımda dizilmiş, bekliyorlardı. O sessizlikte silahlarından çıkan "klik"<br />

sesini duymam zor olmadı. Vakit gelmişti. Ölüme korkmadan gittiğimi bilmelerini istiyordum.<br />

"Ateş!" sözünü duyar duymaz sağ yumruğumu göğsüme vurarak bağırdım:<br />

"Vurun! Korkmuyorum sizden..."<br />

Bağırmamla, odanın kurşun sesleriyle çınlaması bir oldu. Sıkılan mermi sayısı ne kadardı hatırlamıyorum.<br />

Ama kesif bir barut kokusu kaplamıştı odanın içini. Ve kulaklarımdaki uğultu gitmek bilmiyordu<br />

bir türlü.<br />

Vücuduma mermi isabet ettiğine dair hiçbir belirti yoktu. Beynim çalışıyordu. Hâlâ ayaktaydım. Ve<br />

rüzgârın pencereden taşıdığı soğuğu duyabiliyor, gözbağımın altından sızan sarı ışığı görebiliyordum.<br />

O halde, bu bir blöftü. Ölümden korkup korkmadığımı anlamaktı niyetleri. "Durun yapmayın," diyeceğimi<br />

beklemişlerdi belki de.<br />

Oyunun fiyaskoyla sonuçlanması çok kızdırdı adamları. Nefes almama bile fırsat vermeden hepsi birden<br />

tepeme çullandılar. Yumrukların haddi hesabı yoktu. Cırtlak sesli biri hem vuruyor, hem de "öyle<br />

işkencesiz ölmek var mı lan? Milim milim öldüreceğiz seni," diye avaz avaz bağırıyordu.<br />

Ne tuhaf! Baş celladım kurtardı gene ellerinden. Yani gözbağımı açıp kapayan nemrut suratlı adam...<br />

"Bırakın! 24 Mart gecesi ölecek o," diye bağırdı arkadaşlarına.<br />

24 Mart, üç işkencecinin Sefaköy'de öldürülmelerinin ikinci yıldönümüydü. Ve onaltı gün vardı daha.<br />

4<br />

Biraz önce buraya getirildim. Ellerimi arkadan kelepçeleyip bu küçük odadaki bir sandalyenin üzerine<br />

oturttular. Kollarım, sandalye arkalığının gerisinde kalıyordu. Sandalyede, ellerini kıçının üzerinde<br />

kavuşturarak oturan keyfi yerinde biri gibi duruyordum. İnsan özgür olursa bu şekilde oturmak son<br />

derece rahattır kuşkusuz. Ama ben özgür değildim; kıpırdamam, konuşmam ve herhangi bir istekte<br />

bulunmam yasaktı. Bu yasağı delmenin cezası ise, kapının yanında bekleyen nöbetçiler tarafından<br />

acımasızca coplanmaktı.<br />

Odada dört kişiydik; ilk randevuda buluştuğum demiryolu işçisi A....., gene bir demiryolu işçisi olan<br />

İ..., ve yakalandığını bu odada öğrendiğim bir şoför. Dördümüz de sandalyede oturuyorduk; ilk ikisi<br />

soluma, sonuncusuysa sağıma düşüyordu. Önceden deneyimli olan demiryolcu yoldaşlara güveniyordum<br />

fakat geçmişte sık sık yalpalamış olan şoförün çözülme olasılığı fazlaydı.<br />

İşkence timi bir it sürüsü gibi odaya daldığında, bunu dikkate alarak, şoföre moral vermek gereğini<br />

duydum.<br />

"Hep beraber direneceğiz. Göreyim seni..." dedim, yüksek sesle.<br />

82

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!