01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

– Görüyor musun parmakları! Herkes bizim gibi namuslu değil! Koltuklardan birinin önüne savruldum.<br />

Koltuktaki ayağa kalkıyor.<br />

Ben de.<br />

– Benim kısmetimmişsin.<br />

Uzun boylu at suratlı yılışık biri. Kişneyen bir ata şimdi daha çok benziyor. Nefretle birbirimize<br />

bakıyoruz.<br />

– Sana mı kaldık be! diyerek bir tokat savurdu.<br />

Şiddetli tokadın acısını duymak bir yana, çelik gibi gerginliğim yerini rahatlamaya bıraktı.<br />

– Götürüüün! Kör, sağır, dilsiz bu. Götürün elimde kalacak! İlk gün, ilk raund her iki taraf için de<br />

önemliydi. Yoğun işkencelere rağmen burçlarda düşmanın değil TİKB'nin bayrağı var.<br />

Şimdi nereye gidiyoruz? Yine kollarımdan sürükleyerek merdivenleri indiriyorlar. Beton avludan<br />

geçirdiler, polislerin eğitim gördüğü binaya götürüyorlar... Demir bir kapı gürültüyle açıldı. Demir<br />

kapı ile ilerideki parmaklıklar arasında kalan odaya benzeyen yerde, masanın etrafında işkenceciler<br />

oturuyor, içlerinden biri yakama yapıştı:<br />

– Bunu benim elime vermeliler ki!..<br />

– İsmi Ayşe Ergin. Kaydedin gidelim, diyor getirenler. Bir an evvel başlarından atmak istiyorlar.<br />

Yakama yapışan:<br />

– Bunu neden getirdiniz, yukarıda kalsaydı, diye bağırıyor. Şiddetli bir tartışma başladı. Beni hiçbiri<br />

istemiyor.<br />

– Sorgusunu siz yapın, ölürse bize kalsın değil mi?<br />

Nihayet tartışma bitti. Demir parmaklıkları açtılar. Dar bir koridor uzanıyor. Koridorun sağında kapılar<br />

var. Hücre olmalılar. "Koridorun köşesine betona otur" diyorlar. Böylece geberirsem sorumlu olmayacaklarmış.<br />

Ayakta durmak zaten çok zor geliyor. Anında oturdum. Dizlerimi yukarı çekip ellerimi<br />

kenetledim. Başımı dizlerimin üzerine bırakıverdim. Vücudumun ağrımayan yanı yok. Yaralarımın<br />

acısını, işkencelerin sızısını daha yoğun duyuyorum. Sadık'ı düşündüm. O yok artık. Bir daha çocuk<br />

masumluğundaki yüzünü göremeyeceğim. Yaşamakla Sadık'a haksızlık ediyormuşum gibi bir duyguya<br />

kapıldım.<br />

Sadık, arkamdan koşarak gelmiş, bir eve sığınmak zorunda kalmış. Evden pamuk isteyerek kanlarını<br />

temizlemiş. Dışarı çıktığında bizi arayan polis otosuyla karşılaşmış. İkinci bir çatışmaya girmiş. Bu<br />

çatışma önceki kadar uzun sürmemiş. Polis otosunun önüne dikilip son kurşununa dek sıkmış. Kaçmayı<br />

denememiş bile. Polisler:<br />

– Vurduk, yere düştü. Yerde yatarken bile ateş ediyordu, diye hayranlık, şaşkınlık karışımı bir ifade ile<br />

anlatıyorlardı. Bir şey daha vardı işkencecilerin bile gözünden kaçmayan. Yüzündeki temiz ifade. Sık<br />

sık:<br />

– O çocuğu sen mi kandırdın? Ne kadar temiz bir yüzü vardı, diyorlardı.<br />

Bir grup polis içeri daldı. "Bu mu o o.....?" Saçlarımdan havaya kaldırılıyorum. Yumruk, tekme, tokat<br />

sağanağındayım. Onlar çıktı. Yeni bir kafile daha. Küfürleri, sırayla suratıma tükürmeleri izliyor.<br />

Geceyarısına dek tek kelime sormayan "intikam tugayları"nın dayakları bitmedi. Dayaklar dindiğinde<br />

nöbetçi işkencecilerin bakışları. Ölen polis kiminin akrabası, kiminin mesai arkadaşı oluverdi.<br />

260

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!