01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

odaya götürdüler, içeri girdiğimde, sesi yabancı gelmeyen birinin bana gerçek adımla seslendiğini<br />

işittim. Yanına yaklaşınca, bir örgütün önderlerinden X.... olduğunu gördüm bunun. Tanışıklığımız<br />

epey eskiydi. Odada aynı konumda olan bir başka arkadaşı daha vardı.<br />

Sıkı bir şekilde direndiklerini belli eden bir belirti yoktu. Onlara direnmek gerektiğini söyledim dostça.<br />

X...'in önünde çay bardağı ve sigara paketi duruyordu. Sigaraya baktığımı görünce ikram etti, odadaki<br />

işkencecilere elimden alma zevkini tattırmamak için geri çevirdim. Karşılıklı operasyonlar üzerine<br />

konuştuk. Hayret, başımızdaki nöbetçiler konuşmama ses çıkarmıyorlardı ilk defa.<br />

Bir süre sonra tekrar sorgu odasına aldılar. Komiserin ilk işi X...'i nereden tanıdığımı sormak oldu.<br />

Tanımadığımı, ilk defa orada karşılaştığımı söylemekle yetindim. "Bırak numarayı" dedi, "1970'te<br />

DEV-GENÇ yönetimindeyken, sen onun çömeziymişsin". Yaşamımda hiç kimseye çömezlik etmediğimi<br />

söyledim, ve iğnelemelerini yanıtsız bıraktım.<br />

Aynalı odadaki karşılaşmanın basit bir rastlantı olmadığı çıkıyordu ortaya. Bunu daha önce niye fark<br />

edemedim diye kızdım kendime. Biz içeride konuşurken, o sırada, timdekiler teşhis aynasının ardında<br />

bizi izlemişlerdi demek ki! Yerin kulağı vardır sözü tam da Şube için söylenmişti sanki. Adamların<br />

niyeti, uzun süre konuşmayan insanlarda görülen iç dökme eğiliminden yararlanarak, beni konuşmaya<br />

alıştırmak olsa gerekti.<br />

O sırada odaya X...'i sorgulayan timden biri girdi. Orta boylu, sarışın ve kısa sakallı biriydi bu, hesap<br />

yaptığı belli olan gözleri ile bir tilkiyi andırıyordu. Arkadaşlarıyla biraz havadan sudan konuştuktan<br />

sonra sözü bana getirdi. Odadakileri bana karşı kaba davranmakla suçladı, bir elini dostça omzuma attı<br />

ve oturduğum sandalyenin önüne çömeldi. Sesinde yapaylığı belli olan yumuşak ve okşayıcı bir hava<br />

vardı. İçmeyeceğimi bildiği halde sigara ikram etti. Memleketimi sordu, yanıt vermedim, sorusunu<br />

odadakiler yanıtladılar. Söylediğine göre hemşeri oluyorduk. Eğer ailemle ilgili bir isteğim olursa çekinmeden<br />

söyleyebilirdim...<br />

Sarı Papaz bıkıp usanmadan konuşuyor, bin dereden su getirip bir sohbet kapısı açmaya çalışıyordu.<br />

Kargayı konuşturup, ağzındaki peyniri kapmaya çalışan La Fontaine'in tilkisi gibiydi. Bense susuyordum.<br />

Hiçbir sorusuna yanıt vermedim. Hatta dinlemiyordum bile. Oyunu o kadar uzattı ki, sıkıntıdan<br />

patlayacak raddeye vardım. Sonunda dayanamadım, "sen çocuk mu kandırıyorsun yahu?" dedim.<br />

Odadakiler gülmeye başladılar. Adamın boşa kürek çektiğini onlar da biliyorlardı. Sarı Papazın suratı<br />

kıpkırmızı oldu, sinirli bir hareketle elini omzumdan çekti ve odadan çıkıp gitti.<br />

Sorgulamanın çehresi değişmekteydi: Cellat sahnenin gerisine doğru çekilirken, Papaz önüne doğru<br />

çıkıyordu. Papazın yöntemi yumuşatmak, tartışmak, ve tabii sonuçta aldatmaktı. Zira o hile ve kurnazlıkla<br />

iş görür, aynı hedefe bu yoldan ulaşmaya çalışırdı. Duruma göre tuzak kurar, zaaf arar, nifak sokar,<br />

yalan söylerdi. Hem düzeni hem de arkadaşlarını lanetlemekten kaçınmaz; hele Kürt, alevi, hatta<br />

devrimci pozu takınmaya bayılırdı. Kısacası, onun giremeyeceği kılık yoktu, seni çözmek için her yolu<br />

denerdi. Zira o bir binbir surattı.<br />

Papazın şansını benim üzerimde denemeye çalışacağı kesindi. Her an tetikte olmalıydım. İşkencecilerle<br />

senli benli olmaktan, onlardan isteklerde bulunmaktan ve sözde siyasi tartışmalardan kaçındığım<br />

sürece Papazın işini zorlaştırırdım. Karşımda beni ihanete sürüklemeye çalışan düşmanlarımın bulunduğunu<br />

bir an bile unutmamalıydım. En doğrusu, "söz gümüşse, sükut altındır" atasözünün virgülden<br />

öncesine bir çizik atmaktı.<br />

11<br />

Hücrelerden genellikle sabah dokuzda sorguya alırlardı. O gün beklemediğim geç bir saatte geldiler.<br />

Yolda giderken "Kalbin sağlam mı?" "Annenin bir hastalığı var mı?" gibi bir anlam veremediğim sorular<br />

soruyorlardı.<br />

İçeri girdiğimizde alnı öne doğru çıkık, soluk sarı saçları seyrelmiş, insana her zaman saldıracakmış<br />

97

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!