01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Gözümü Sadık'tan ayıramıyorum. O da bana bakıyor, yüzünde gülümservari bir ifadeyle. Gözüm<br />

kararıyor. Sadık'ın görüntüsü kısa aralıklarla yerini karanlığa bırakıyor.<br />

– Kim bu? İsmi ne?<br />

Kafamı toparlamaya çalışıyorum. O da beni tanımadığını söyleyecek nasılsa.<br />

– Tanımıyorum, dedim.<br />

"Demek tanımıyorsun" diye böğürüyor birisi. Savruluyorum. Hemşireler acıyarak bakıyorlar. Doktorun<br />

rahatlığı dikkatimi çekmişti. Böyle sahnelere alışık sanki.<br />

– Bak kızım, bildiğin her şeyi anlat, değilse seni öldürürler. Yaraların hiç de iyi değil, diyor doktor.<br />

"Köpek seni! Hipokrat yemininde 'işkencecilere yardım edeceğime...' diye bir bölüm mü var" diye<br />

içimden küfrediyorum. Polislere bile böyle kızmamıştım. Onurlu bir mesleği böylesine pisliklere<br />

bulaştırıyor.<br />

Sadık'ın görüntüsünü hemşirenin beyaz önlüğü kapattı, iki elini Sadık'ın göğsüne bastırdı. Masajı bırakıp<br />

geri döndü:<br />

– Öldü!<br />

Sadık'ın yüz ifadesi değişmemişti, benimki de. Duymuyor, düşünemiyorum. Sadece öldü sözü beynimde<br />

dolaşıyor! Öylece bakıyorum.<br />

Oldu mu Sadık! Oldu mu ya can dostum! Bırakıp gitmek olur mu? Sürüklenirken son bir kez başımı<br />

çevirip baktım. Hoşçakal yiğit komünist. Birgün belki sonsuzlukta görüşürüz.<br />

BİR İŞKENCEHANE: POLİS KOLEJİ<br />

Reno'ya bindirildim. Alışılmışın dışında gözlerimi bağlamamışlardı. Bağlasalar da ne olacak,<br />

işkencelerin polis kolejinde yapıldığını bilmeyen yok. Birkaç dakikayı geçmiyor oraya varmamız.<br />

Yüksekçe bir bina... Konforlu döşenmiş, tabanı halı odada bir koltuğa fırlatılıyorum. Masasının başında<br />

ak saçlı birisi oturuyor. "Hoşgeldin" demesine yanıt alamayınca, bir isteğim olup olmadığını<br />

soruyor. Bu dekorun ne zaman değişip, gerçek işlerine başlayacaklarını merak ederken, su içmek<br />

istediğimi söyledim.<br />

Banyovari bir yer... Lavabonun üzerindeki aynaya baktım. Yüzümü tanıyamıyorum. Normal halinden<br />

çok büyük. Sağ gözüm şişkinlikten görünmüyor, önüyse mosmor. Şişliği aralayıp gözümü görmeye<br />

çalışıyorum. Kan oturmuş. Beyazı yok. Kör oldu sanıyorum.<br />

Odaya döndük. Gazeteciler gelmiş. "Nezaketlerinin" nedeni buymuş demek. Resim çekmelerine izin<br />

vermiyorlar. Şiddetli bir meydan dayağından çıkmış gibiyim. Bu halimle resimlerimin basında çıkması<br />

işlerine gelmez. "İsmi Ayşe Ergin, resimlerini basına daha sonra dağıtacağız" diye bağırıyor şefleri.<br />

Üzerimdeki sahte kimlik. Kaçarken düşürmüş olmalıyım. Odaya, yürürken insanda kartopu misali<br />

yuvarlanıyor izlenimini veren birini getiriyorlar. "Bu kız, kuyumcu dükkânımı bu kız soydu" diyor<br />

gelen.<br />

Emniyet Müdürü gazetecilere dönüp:<br />

– Görüyorsunuz, özgür iradesiyle bu kızın soyduğunu söylüyor, diyor.<br />

Film setinde gibiyiz. Oyun oynanıyor. Çözemiyorum. Çözemezdim de. İyi de bu zavallı figüran kim?<br />

O da mı polis? Benzemiyordu. Çok korkmuş bir hali var. Gazetecileri çıkardılar. Aynı anda polislerin<br />

257

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!