You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
KARAR VERDİKTEN SONRA<br />
25 Şubat 1983...<br />
2. Şube polis otosu içinde ilerliyoruz. Bildiri dağıtırken beraber yakalandığımız İ. de var yanımda.<br />
Kollarımızdan kıskıvrak yakalamış polisler. Arkadan bileklerimizi sıkıca kavrarken, boynumuzdan<br />
tutup otonun içine iki büklüm eğiyorlar bizi. Saat 24.00'e yaklaşıyor. Ama gecenin karanlığına<br />
güvenmiyorlar. Her ihtimale karşı dışardan görülmemizin önüne geçmeye çalışıyorlar.<br />
Hemen denemeye geçtiler 2. Şube polisleri. "Biz konuşturduk bile" diyerek 1. Şube polislerine nasıl<br />
hava atacaklarının zevkini duyuyorlar içlerinde şimdiden. Gözlerim bağlandı. Ayakkabılarım çıkarıldı.<br />
Biri el çabukluğuyla çorabımın parmak kısmını yırttı. Manyetonun kabloları, el ve ayak parmaklanma<br />
acele bağlandı. Kolunu çevirmeye başladılar manyetonun. Kolun çıkardığı ses "Tırrrrıt" dedi durdu.<br />
Büyük bir sessizlik... Gözlerim bağlı, ama hissedebiliyorum. Polisler birbirlerinin yüzüne şaşkınlıkla<br />
bakıyorlar. Bir daha çeviriyorlar kolu. Bir daha... Bir daha...<br />
Sessizliği bozan polislerin sesleri oluyor.<br />
– Arkadaş, ben çok bozuldum.<br />
– Hemen bunu 1. Şube'ye götürelim.<br />
Dışarıda bir yoldaşla bağırıp bağırmama konusunda yaptığımız sohbeti hatırlıyorum. İşkencede tavır<br />
üzerine konuşuyorduk. Diyordum ki "insan konuşup konuşmayacağını dışarıdayken bilir. Eğer kafasında<br />
'acaba' soru işareti varsa çözülme dışarıdayken başlamıştır." O günlerde polis Şubesi'nde olup da<br />
cezaevine yeni gönderilmiş bir yoldaşın tavrı sohbetimize konu olmuştu. Bir dolu şeyin içinde hiç<br />
bağırmamış olması ilgimi çekmişti. Önceki yakalanmalarımdan edindiğim tecrübe ile pek çok şeyi<br />
anlayabiliyordum. Ama o korkunç boyuttaki acılara rağmen bağırmamış olması beni çok etkilemişti.<br />
Bunu nasıl başarmış demiştim. Çünkü ben hep bağırmıştım. Ama dedim, bir daha işkencecilerin eline<br />
düşersem bağırmayacağım. Konuşmayacağımdan eminim, bağırmamayı da başarabilirim pekâlâ.<br />
Elektrik vermek için kabloları parmaklanma bağlarlarken o günlerdeki düşüncelerim geçti kafamdan.<br />
Elektrik işkencesi ile de yeni tanışıyorum. Manyetonun kolunu çeviriyorlar. Ve... Büyük bir sessizlik...<br />
İnsan, isterse yapabiliyormuş demek ki. Alelacele 1. Şube'ye götürüldüm.<br />
1. Şube'de gözlerim bağlı olarak kısa bir süre bekletiliyorum. Üstüm-başım aranıyor iyice. Her şeyime<br />
el konuyor. Çantamı içindekilerle birlikte alıyorlar.<br />
Birden bir ses yanıbaşımda.<br />
– Ooo ... N. hanım, Nurgül'üm diyorsun ama biz seni tanıyoruz. Biliyorum. Ellerinde fotoğrafım var.<br />
Ama bu gözü dönmüş işkencecilerin yanında asıl kimliğimi kabul etmeyeceğim. Üzerimdeki sahte<br />
kimlikte direteceğim. Yaptıkları sorgulama olmayacak çünkü. İstedikleri gibi hikayeler uydurup bunları<br />
zorla ve işkence ile kabul etmemi isteyecekler. İnisiyatifi ve moral üstünlüğünü elimde tutmalıyım.<br />
"Biz seni tanıyoruz."<br />
Bu seste yenilgiyi baştan sezinliyorum. Daha önceki yakalanmalarımı ve tavrımı biliyorlar.<br />
Kısa süre içerisinde, hain Adil Özbek'in, işkencecilerin beni psikolojik olarak "çökertmelerini"<br />
sağlayacak sözde bilgiler sunabilmek için çırpınıp durduğunu anladım. Hain Adil Özbek, o günlerde,<br />
itiraflarda bulunmak üzere, cezaevi-emniyet arasında mekik dokuyordu. Hatta Şube'de bir hücreyi<br />
"emrine" vermişler, polislerle aynı gayretle çalışıyordu. O kısa sürede gözlerim bağlı bekletilirken,<br />
beni haine göstermiş olmaları gerek. İşte, kendini ispat etmek için bir fırsat! Kendi gayretleriyle<br />
konuşturabilirlerse hizmetinin karşılığını görecek! Düzmece, yalan ve yorumlara dayanan sözleriyle<br />
efendilerinin gözüne girmeyi düşünüyordu hain. Ama o farkında olmadan anlattıklarıyla işkencecilerin<br />
moralini bozuyor, beni "konuşturacaklarına" dair umutlarını kırıyordu. İşkencenin ilk seansı başladı.<br />
183