01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Nitekim Çarlık Rusyası'nın 1860'lardaki devrimci demokratlarının bıraktıkları mirasın "tutarlı ve sadık<br />

bekçileri" olduklarını söylemiş ve onların yeraltı mücadelesi deneyimleri dahil bütün ihtilalci<br />

geleneklerinden yararlanmıştır. Aynı şekilde, 1789 Fransız Devrimi'nin Jakoben geleneklerine olsun,<br />

18. ve 19. yüzyıllarda ABD'nin kurtuluş savaşı ve İç savaş geleneklerine olsun sahip çıkacaktır.<br />

Bu arada Lenin, Rusya İşçi sınıfının 1905 Devrimi sırasında sıkça başvurduğu siyasi grev, barikat savaşı,<br />

genel grev, ayaklanma benzeri proleter geleneklerine çok daha büyük önem vermiştir. Çünkü<br />

partinin güçlenmesi ve kitleleri yönlendirebilmesi kadar, devrimin zafere kadar götürülmesi için de<br />

gerekliydi bunlar. Lenin, tasfiyeciliğin şaha kalktığı ve tasfiyecilerin Çarlıkla birlikte işçi sınıfına şanlı<br />

mücadele geleneklerini unutturmaya çalıştıkları yenilgi yıllarında bunu özellikle vurgulamıştır. Azgın<br />

gericilik yıllarında, . "Rusya işçi sınıfı için, entelektüel ve küçük burjuvazinin alelade vazgeçmeye<br />

çalıştığı devrimci mücadele geleneklerini muhafaza etmek, bu gelenekleri geliştirmek ve güçlendirmek,<br />

büyük halk kitlelerinin bilincine massetmek ve onları demokratik hareketin bir sonraki kaçınılmaz<br />

şahlanışına ilerletmek görevinin özel bir şiddetle ortaya çıktığını" söylüyordu. Lenin, eğer devrimci<br />

geleneklere sahip çıkmak ve onları geliştirmek gerektiği konusunda Bolşevikleri eğitmeseydi, Ekim<br />

Devrimi belki de başarıya ulaşamayacaktı.<br />

İşte, devrimci geleneklere yaklaşım konusunda hareketimize Lenin'in bu tavrı yol göstermiştir.<br />

Halkımızın ve devrimci hareketin tarihinde işkence tezgahlarında, idam sehpalarında ve zindanlarda<br />

teslim olmama geleneği yeterince işlenmemiş, zenginleştirilmemiş de olsa mevcuttu. Mesele, bunlara<br />

sahip çıkıp, proletaryanın sınıf kavgasının emrine vermekteydi.<br />

VIII<br />

Türkiye tarihinde insanlar Baba İshak'tan Şeyh Bedreddin'e, Pir Sultan'dan Hikmet Kıvılcımlı'ya, Şeyh<br />

Rıza'dan İbrahim Kaypakkaya'ya ve Fatih Öktülmüş'e kadar uzanan bütün dönemler boyunca inanç ve<br />

eylemlerinden dolayı işkence görmüşlerdir. Örneğin, Şeyh Bedreddin'in müritlerinden diğer birçoğu<br />

gibi dayanılmaz işkenceler görmekle kalmayıp, çivilendiği çarmıhta "Dede Sultan eriş!" diyerek can<br />

veren halk kahramanı Börklüce Mustafa bunlardan biridir. Aynı şekilde, Türk burjuvazisi de ulusal<br />

savaştan sonraki dönemlerde sosyalistlere, Kürt yurtseverlerine ve diğer muhaliflerine yapılmadık<br />

işkence bırakmamıştır. Kürt ulusal isyanlarının (1920-1940) bastırılmaları olsun, eski TKP'ye yönelik<br />

periyodik tevkifatlar olsun işkencenin akıl almaz ölçülere vardığı kara günlere tanık olacaktı.<br />

Buna karşılık, işkencenin olduğu her dönemde ve her yerde, onun karşıtı olan direnme de vardı, öyle<br />

ki bu direniş çizgisi Börklüce Mustafa'dan Kürt isyancılarına ve bazı eski TKP'lilere değin uzanıyordu.<br />

Devrimci hareket 1968'lerde yeni bir sıçramanın ve tarihsel açılımın eşiğine geldiğinde, işte böylesine<br />

eskilere uzanan bir mirasa sahipti.<br />

Ama ne var ki, 12 Mart darbesi üzerine yeni bir işkence dalgasıyla yüz yüze gelen devrimci hareket,<br />

işkenceye karşı direniş bakımından donanmış olmaktan uzaktı. Bir yanıyla eskiden miras bu direniş<br />

geleneği zayıftı, öte yanıyla da yararlanılacak halde değildi. 1956'lar öncesi TKP içinde cılız bir tabaka<br />

halinde de olsa direnenler vardı ama bunlar deneyimlerini yeni kuşaklara aktaracak hemen hiçbir yapıt<br />

bırakmamışlardı. Dahası, başka ülkelerin direnme deneyimlerini aktaran yapıtlar da çok sınırlıydı o<br />

zamanlar. 1971 döneminde Türkçe'ye çevrilmiş olanlar "Fırtına Çocukları", "Haydari Kampı" gibi<br />

birkaç romandan ibaretti. Yunan Direniş Hareketinin en ağır koşullarının deneyimlerini aktaran bu<br />

romanlar da genellikle abartmaymış gibi algılanıyor, şöyle bir okunup bırakılıyorlardı.<br />

Bununla birlikte, bu dönemdeki henüz oluşum aşamasındaki hareketimiz yine de direnme geleneğiyle<br />

bağ kurmayı başarmıştır: Osman Yaşar Yoldaşcan, Mehmet Fatih Öktülmüş ve diğer bazı yoldaşlar<br />

Ankara ve İzmir şubelerinde korkusuzca direndiler. Elbette bu, tesadüf olmaktan çok darbe öncesi<br />

hazırlıkların ve başka ülke deneyimlerinden öğrenmenin bir sonucuydu. Gerçi 12 Mart dönemindeki<br />

işkenceler bugünkü kadar yöntemli olmadıklarından, direnişler de henüz istenen tanrılığa ve yetkinliğe<br />

ulaşmamışlardı. Ama asıl önemli olan, bir kez geleneğin yakalanması, toprağa atılan tohumun tutması<br />

idi.<br />

Ne var ki ilk adımı atmış olmak yalnız başına pek bir şey ifade etmezdi. Tohumu izlemek, toprağı<br />

25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!