Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
dikkatle izledikleri ortaya çıkıyordu. Takiplerde fotoğraf çekmek, birkaç otomobil birden kullanmak,<br />
çöpçü kılığına girmek ve ispiyon kullanmak gibi bir dizi yönteme başvurdukları belliydi. Fakat düğümü<br />
nereden çözdükleri konusunda bir ipucu vermedi, bu konuda dikkatliydi. Sadece, "Bu kez farklı<br />
bir metod izledik" demekle yetindi.<br />
Siyasi polis aygıtının son zamanlarda güçlendirildiğini anlamak zor değildi. Zira personelin artırıldığını<br />
ve sorgu uzmanlarının ABD gibi ülkelerde eğitildiklerini gazeteler bile yazmışlardı.. Eskisinin<br />
aksine takip ve ajan provokatör sızdırma işine birinci dereceden önem veriyorlardı. Bizim operasyonda<br />
büyük bir olasılıkla her iki yöntemi birlikte kullandılar. Nitekim verileri birleştirdiğimizde –kesin olmasa<br />
da– önceden yakalanıp bırakılmış sıradan bir sempatizanı ispiyon olarak kullandıkları ve takibi<br />
ilk oradan başlattıkları sonucuna varacaktık.<br />
Ama komiserin övünmesi boşunaydı. Zaman zaman başarılı olabilmeleri, yenilgi sonucu zayıf düşmemizden<br />
kaynaklanıyordu. Hem kadrolarımız çok azalmış, hem de aranan yoldaşlarımız hakkında<br />
ellerinde epey bilgi birikmişti. O yıllarda mücadele eden örgüt sayısı o kadar azdı ki, bütün güçlerini<br />
tek bir örgüt üzerinde yoğunlaştırabiliyorlardı.<br />
Yoksa iddia ettikleri gibi ne yetkin, ne de akıllıydılar. Örneğin, işkence ekibinin başındaki komiserin<br />
uzun yıllara dayanan pratik tecrübeden ve acımasızlıktan başka bir özelliği yoktu. Daha birkaç ay önce<br />
Hasan Hakkı Erdoğan'ı işkencede öldürdüğü için hakkında dava açıldı. Gene, "Foto" basit bir piyondu<br />
ve bakışlarından TİKB düşmanlığı akıyordu. Öbürleri de ondan pek farklı değildi. İçlerinde pratik<br />
tecrübenin ve acımasızlığın üzerine çıkabilen, gerçekten kafası çalışan birine rastlamadım daha. En<br />
son mezun oldukları liseden beri ellerine kitap aldıklarını sanmam. Hemen hepsi de başka işlerde dikiş<br />
tutturamamış kişiler bunlar. Bazıları psikopatlaşmış, bazıları da yaptıkları iğrenç işin doğası gereği<br />
alıklaşmışlardı. Aralarında dostluk ve güven diye bir şey yoktu. Birçoğu sürekli içki ve uyuşturucu<br />
kullanıyordu. Onları motive eden asıl şey para ve ilkel bir antikomünizmdi.<br />
Gizliliği sanatına göre uyguladığımız ve profesyonelce mücadele ettiğimiz sürece nasıl apışıp kaldıklarını<br />
gözlerimle görmüştüm. Çoğunlukla olayların peşinden sürüklenmek zorunda kalırlardı. İllegal gazete<br />
ve bildiri dağıtımlarında kurdukları tuzakları boşa çıkarmakla kalmaz, sürekli atlatırdık da onları.<br />
Bir itirafçı ya da çözülen biri çıktığında bastıkları evleri boş bulurlardı hep. Üzerimize geldiklerinde<br />
son kurşunumuza dek çatışacağımızı da bilirlerdi üstelik.<br />
Gizlilikle ilgili yazı bitince başka bir yazıya geçtiler. Bu defaki konu yüreklerine işlemiş Sefaköy<br />
Direnişi'ydi. Ajitasyonel bir dille yazılmış bu yazı, işkencecilerin çatışma sırasında nasıl paniklediklerini<br />
ve kendilerini öldürmemeleri için yoldaşlarımıza nasıl yalvardıklarını anlatıyordu. Ve muhtemelen<br />
içlerinde oradan kaçıp zorbela kurtulmuş olanlar vardı.<br />
Bir yazı karşısında duyulan bu öfkeyi başka biri bana anlatsaydı, kesinlikle inanmazdım. Gazetedeki<br />
her cümle suratlarında şaklayan bir kamçıydı sanki. Komiser, "Biz cani miyiz, leş gibi içki mi kokuyoruz<br />
lan?" deyip, tepindikçe tepiniyordu. Hepsi birden yazılanların yalan ve iftira olduğunu kabul etmemi<br />
istiyorlardı. Asla öyle bir şey yapamayacağımı söyledim onlara. Sonunda bağırıp çağırmalarına,<br />
yumruklu saldırılarına karşın hırsını yenememiş olan komiser, "alın bunu yoksa geberteceğim," diye<br />
ulumaya başladı. Ve beni alıp götürdüler.<br />
Aslında, beni oraya, moralimi bozmak için getirmişlerdi. Ama ele aldıkları konuların peşinden sürüklendiler<br />
ve kontrollerini kaybettiler. Böyle olunca, benim değil, onların morali bozuldu.<br />
Ertesi gün hücreden alıp, tekrar sorgu odasına çıkardılar. Adımı kabul etmeli, kısa da olsa bir ifade<br />
vermeli ve tutanakları imzalamalı idim. Bunları yaparsam, bazı şeyleri kabul etmememe göz yumabilirlermiş!<br />
Onlara, kısaca, işkence yaptıkları ve Şube'de yirmidört saatten fazla tuttukları için ifade<br />
vermediğimi, savcının önüne çıkıncaya dek de vermeyeceğimi söyledim ve sorularını yanıtsız bıraktım.<br />
Öğle yemeği saati geldi. Başka günlerde koridorda bekletirlerdi, o gün teşhislerin yapıldığı aynalı<br />
96