Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
"Muzaffer Koçak."<br />
"Ne Muzaffer'i lan! Sen Y...'sın oğlum Y…"<br />
"Kabul edeceksin!.."<br />
Ardından coplar dolu gibi yağmaya başladı üstüme. Önce sırt ve omuzlanma, sonra göğüs ve karın<br />
çevreme, oradan da bacak ve ayaklarıma... Bir bateristinki kadar hızlı, bir balyozcununki kadar sertti<br />
vuruşları. Cop nereme inse müthiş bir acı veriyordu; ama bacaklarımın yere paralel duran kısımlarına<br />
öylesine şiddetle vurdular ki, canım ağzıma geldi, daha ilk darbede sandalyeden havaya sıçradım. Bağırmamak<br />
için dişlerimi ve yumruklarımı sıktım olanca gücümle. Hayır! Cop olamazdı bu, olsa olsa<br />
demir çubuk olabilirdi. Sanki pirzola döver gibi ezip yoğuruyorlardı etlerimi. Buna rağmen yatışmadılar<br />
gene de, içlerinde en çok küfreden copunun ucuyla karnımı ve hayalarımı dürtükleyerek öfkesini<br />
gidermeye çalıştı.<br />
Bir süre sonra beni bıraktılar ve yan tarafımda oturan A...'e geçtiler, ilk soru gene aynıydı: "Adın ne?"<br />
A..., bu soruya "Kadir Avcı" yanıtını verdi. Bana yaptıklarının aynısını yaptılar ona da; vurdular, vurdular...<br />
Demek ki sahte kimliğinde o da direnecekti. Direnişimizi güçlendiren iyi bir başlangıçtı bu.<br />
A...'e ilk yakalanışında da ağır işkence yapmışlar, fakat yanında yakaladıkları silahı kabul ettirememişlerdi.<br />
Sıra İ...'e gelmişti. Adını sorduklarında kod adını değil gerçek adını söyledi. İlkin diğer sorularına da<br />
yanıt alabileceklerini sandılar, ama öyle olmadığını görünce dövmeye başladılar. Gerçek adını söylemesinin<br />
çözülme başlangıcı olmadığını biliyordum. Hatta direnme potansiyeli göz önüne alındığında<br />
yerinde bir tavır bu.<br />
Falaka faslı bitince, "gene geleceğiz" deyip, bağıra çağıra çekip gittiler. Onlar çıktıktan sonra başımızda<br />
yalnızca nöbetçiler kaldı. Nöbetçiler, sanki hiçbir şey olmamış gibi oturdukları masada çaylarını<br />
yudumlayarak iskambil oynuyorlardı. Ne zaman canları sıkılsa hırslarını bizden alacaklar...<br />
İşkence timi yaklaşık bir saat sonra tekrar geldi. Rap rap sesler çıkartarak Daltonlar çetesi gibi peş<br />
peşe içeri girdiler. Ve yeniden başladılar... Bizde panik havası yaratmak için her yolu deniyorlardı:<br />
Nara atmak, korkunç sesler çıkartmak, beklenmedik darbeler indirmek, enseye namlu dayamak gibi.<br />
Birbirlerine, "Foto", "Artist", "Yeşil", "Kara", "Kobra" –ve şimdi hatırlamadığım bazı kod numaraları–<br />
gibi isimlerle hitap ediyorlardı. İşkencecilikte profesyonel oldukları her hallerinden belliydi. Sanki<br />
insan değil de, halı dövüyormuşçasına rahat hareket ediyorlardı. Acıma duyguları körelmişti. Ölüm<br />
sınırında durmasını, kol-bacak kırmadan acı çektirmesini iyi biliyorlardı.<br />
Daltonlar çetesi her saat başında tekrar geliyor, aynı soruları soruyor, aynı işkenceyi yapıyor ve sonra<br />
gidiyordu. Ama her gelişlerinde bir öncekinden daha öfkeli oluyorlardı. Sonuç alamadıkça sinirleniyor,<br />
her defasında daha fazla dayak atıyorlardı. Özellikle yemek sonrası saatlerde veya nöbet değişimlerinde<br />
ağızları leş gibi içki kokuyordu, işkence yapabilmek için benzin alır gibi içki alıyor, içtikçe<br />
manyaklaşıyorlardı.<br />
İşkence başlayalı yirmidört saat bile olmadığı halde sandalyede oturacak halim kalmamıştı. Bedenimde<br />
cop vurulmadık yer yoktu ve neremin ağrıdığını anlayamıyordum artık. Zaman geçtikçe çektiğim<br />
acılar kendiliğinden artıyordu. Yorgunluktan gözlerim kararıyordu. Kıpırdadıkça sıkışan kelepçenin<br />
çelik zinciri bilek kemiklerime dek dayanmıştı. Gözbağım öylesine sıkı bağlanmıştı ki, başımı<br />
çatlatacakmış gibi ağrıtıyordu. Bu haldeyken sandalyenin üzerinde kıpırdamadan oturmaksa hepsinden<br />
zordu.<br />
Başka çare yoktu: Direnişimin bedelini ödeyecektim. Kendimi dalgalarla boğuşarak karşıdan karşıya<br />
geçmeye çalıştığım azgın bir ırmakta yüzüyor varsayıyordum. Sabretmeliydim. Sonunda nasıl olsa<br />
ulaşacaktım karşı kıyıya. Kod adımdan gerilememek benim için önemliydi. Direniş hattımdaki ilk<br />
barikattı bu, beni öldürmeden aşamayacaklardı o barikatı. Eğer ölürsem künyemi istedikleri gibi doldursunlar...<br />
Ama sağ olduğum sürece adımı asla duymayacaklar ağzımdan. Susacağım hep, irademin<br />
sözsüz bir ifadesi olacak bu, ve her susuşum suratlarında patlayan bir tokat olacak...<br />
85