01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ninni gibi gelmeye başlar, ilkin gerçekte varolan hata ve eksiklerden başlayan eleştiri süreci, sonunda<br />

yatak değiştirir ve doğrudan davanın ve örgütün kendisine yönelir. Sonu malum: Ya suçlu suçlu hücre<br />

kapısı tıklatılır, ya da tam işkence başlayacakken "durun!" denilir.<br />

Çok şükür ki, hücrenin insan psikolojisi üzerindeki etkileri herkeste aynı olmaz. Eğer oraya atılan kişi<br />

direnmekte kararlı ve iradece güçlü biriyse, hücre, onun için bir siper, iki muharebe arasındaki bir<br />

mola yeridir. O zaman karanlığın ortasında aydınlık bir dünya kurmak hiç de zor olmaz. Böyle olunca<br />

yapılacak tek şey yaralarını iyileştirmek, gücünü tekrar toparlamak ve direnme taktiklerini gözden<br />

geçirmektir. Eğer o zamana kadar bir hata yapmışsan, onu düzeltmektir. Artık işkence tezgâhına tekrar<br />

çekseler bile, ilk günkü kadar dayanıklı bulacaklardır seni.<br />

Onun için, hücreni sevmelisin. 'Tıpkı savaşan bir askerin siperini sevdiği gibi... O lanet olası yerde<br />

yaşamak ve işkenceyi beklemek güç de olsa, sana düşen onu zorlaştırmak değil, tersine kolaylaştırmaktır.<br />

Eğer hücre yaşamını, tıpkı dışarıdaki yaşamın gibi sevebilirsen, ve kendini, onun güçlükleriyle<br />

birlikte yürümeye alıştırabilirsen mesele yoktur. En korkak askerler dahi zamanla çok korktukları savaşa<br />

alışırlar, bombardımanlardan ve mermi seslerinden korkmamayı öğrenirler. İşkence tehdidi altındaki<br />

hücre yaşamına sen neden alışamayasın? Hücrende kara kara düşünerek işkenceye alınacağın<br />

zamanı düşünmeyi bir tarafa bırakıp, kendine hoş vakit geçireceğin uğraşlar bulabilir, yaşamına renk<br />

katacak yeni alanlar açabilirsen, bunun hiç de zor olmadığını görürsün. Yeter ki yaşamının dizginleri<br />

senin elinde olsun, yaşamak için savaşmayı, savaşmak için yaşamayla birleştirebil.... Ve büyük bir<br />

dava için savaştığını, karşındakilerin senden asla üstün olmadıklarını unutma!<br />

Kendi adıma, hücredeki günlerimin öyle tereyağından kıl çekilircesine huzurlu akıp gittiğini söyleyemem.<br />

Bir yandan günaşırı sorguya alınmak, bir yandan hücrede sürekli gergin tutulmak sinirlerimi<br />

yıpratmıştı. En önemlisi de ne zaman işkenceye alınacağımı, ne zaman kendime ayırabileceğim birkaç<br />

saatim olacağını bilmememdi.<br />

Günlerim, hücre ile, üst kat sorgulamaları arasında gelip geçiyordu. Bazen öğleden sonra, bazen hava<br />

karardıktan sonra, ama genellikle de sabahları alıyorlardı üst kat sorgulamalarına. Hücreden alma nedenleri<br />

sorgu da olabilir, bir teşhis ya da yüzleştirme de olabilirdi. Ama amaç ortaktı: Seni canından<br />

bezdirmek, yormak, güçten düşürmek, ve tabii sonunda çözmek...<br />

Yukarıya bazen grup halinde, bazen de tek alıyorlardı. Çoğu kez yukarı çıkmak demek, koridorda,<br />

ceketin başına örtülmüş ve yüzün duvara dönük vaziyette en az sekiz-dokuz saat ayakta bekletilmek<br />

demekti.<br />

Sen öyle dururken gelen vurur giden vururdu. Ayakta durdukça ayak ve ellerin şişer, sonunda ayakta<br />

duramaz hale gelirdin. Halbuki bu kadar süre içinde teşhis aynasının karşısına bir kez ya çıkarılırdın<br />

ya çıkarılmazdın. Veya birkaç saatlik sorguya alırlardı, o kadar.<br />

Sorguda dönüp dolaşıp adımı kabul etmemi istiyorlardı. Bense kabul etmiyordum, o zaman kin ve<br />

hırsla saldırıyor, sakat kalmam için böbreklerime vuruyorlardı. Komiser aklını benimle bozmuştu. Çok<br />

sinirlendiği zamanlar yumruğunun dış eklem yerleriyle beynime beynime vuruyordu. Bir defasında o<br />

kadar çok vurdu ki, kafamın üstü maden işçilerinin kaskı gibi şişti. Gerekçesi de örgütün "beyin takımı"ndan<br />

olmamdı. Beyni, daha doğrusu insan aklını hiç sevmiyorlardı bu akılsızlar.<br />

Hücreye inince her şeye rağmen dinlenebiliyordum gene de. Hücrede en çok tuvalete gidiş geliş saatlerinde<br />

dövüyorlardı. Günde üç kez... Hem giderken hem gelirken copluyorlardı. Çözülmediğim için<br />

bana özel kin duyan biri vardı ki, onun nöbetinde işim işti. Bu işkencecinin bütün numarası bana tuzak<br />

kurmaktı: Mesela tam hücreden veya tuvaletten çıkarken saklandığı kapının arkasından fırlayıp copunu<br />

olanca hızıyla ense köküme indirmek gibi. Her defasında bir ileri bir geri sallanıyor, neredeyse<br />

bayılma noktasına geliyordum, ama bayılmıyordum. O copların beni nasıl bayıltmadığına hâlâ hayret<br />

ederim.<br />

Bir başka düşmanım da Şube'nin fotoğrafçısıydı. İlk günlerde sık sık geliyor ve boydan, cepheden,<br />

93

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!