01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kullanmaz. Kimdi? Kim?.. Gözkapaklarımı sonuna kadar açmama rağmen yüzünü göremedim. Adamın<br />

belli belirsiz seçebildiğim çehresi sis bulutlarıyla kaplı gibiydi. Bir rüyadaymışım gibi kulağıma<br />

gelen sesleri anlayamıyordum. Benimle konuşmak mı istiyorlardı? Ne diyor?<br />

– Adın ne? Adın?..<br />

Evet bunlar polisti! O an operasyonu hatırladım. Ama bilincim hala bulanıktı. Sislerle kaplı beynimin<br />

içinde aydınlık bir nokta vardı. Bu noktadan yayılan ışıklar bir görünüyor, bir kayboluyorlardı. Işıkları<br />

gördüğümde gerçekleri yakalıyor, ışıkların solgunlaşarak kaybolduğu yerde sayıklamalara, hayallere<br />

dalıyordum. Tüm gücümü kullanarak dikkatimi toparlamaya, bilincimi kaybetmemeye çalıştım. Bulanık<br />

bir şekilde de olsa polisleri görebiliyordum artık. Ön koltukta oturan sürekli ismimi soruyordu.<br />

Sordukları soru karşısında sahte kimliğimdeki ismim dilimin ucuna kadar geliyor fakat orada kalıyordu.<br />

Sanki beynime kumanda eden gizli bir güç hemen devreye girerek bazı telkinlerde bulunuyordu<br />

bana: "Cevap verme! Sus... Yoksa peşinden başka sorular gelecek... Polislerin sorularına cevap yetiştirebilecek<br />

durumda değilsin! İstemediklerini de söyleyebilirsin..." Bunlara aklım yatıyor ama sayıklarken<br />

ağzımdan bir şeyler kaçmasından korkuyordum. Bilincimi canlı tutmalıydım. Ama nasıl? Sürekli<br />

"bunlar polis," diye tekrarlarsam oyuna gelmeyebilirdim belki...<br />

Artık polisler ne zaman "adın ne?" diye sorsalar, ben içimden "bunlar polis" deyip susuyordum. Kendime<br />

geldiğimi ve bilerek cevap vermediğimi onlar da anlamışlardı. Bir süre sonra öfkeyle geri dönen<br />

ön koltuktaki polis elindeki silahın dipçiğiyle gelişigüzel vurmaya başladı.<br />

"Adın ne?" sorusu kesildi artık. Dayak faslı başladı bu kez de.<br />

– Bunlar adlarını dahi söylemezler... Bak cevap veriyor mu hâlâ. Bunlar konuşmaz. Konuşmaz bunlar!<br />

sözleriyle birlikte inip kalkıyordu silahı.<br />

Başımı tutan polis:<br />

– Yapma ölecek, dedi.<br />

– Ölmez abi! Dokuz canlı bunlar... Dokuz canlı...<br />

Şimdi de "dokuz canlı" olduğum için inip kalkıyor silah...<br />

Çevrem kararmaya başladı. Sisler yine üzerime doğru geliyor yavaş yavaş. Ne zaman sisler çoğalsa<br />

sayıklıyordum. Sayıklamalar arasında belli belirsiz bir soru:<br />

– Arkadaşının adı ne? Arkadaşının adı?..<br />

Demek benden öğrenmek istedikleri ismi sayıklıyordum. Sayıklamamalıyım. Sayıklamamalıyım...<br />

* * *<br />

Sisler gene aralanıyor... Polisler trafiğe küfrediyorlardı. Trafik sıkışık olmalıydı. Telsizden, "PTT<br />

Hastanesine gidin daha yakın" diyen sesi duyabildim sadece. Sisler bir toplanıyor, bir dağılıyordu...<br />

Sonrasını hatırlamıyorum...<br />

— Ne oldu? Ne oldu?..<br />

* * *<br />

Üzerime eğilmiş bir yığın insan. Yüzleri sis bulutlarıyla kaplı. Kendimi zorladıkça bazılarında beyaz<br />

giysiler, bazılarında resmi polis üniformaları olduğunu seçebiliyorum. Olaylar o kadar dışımda gelişiyor<br />

ki, sanki bir filmin hastane sahnelerini izliyor gibiyim. Kapılar, duvarlar, beyaz önlükler, duvarlara<br />

170

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!