You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
coşkusu içinde uyuyamam".<br />
... 1978 yılı Ekim ayı. Adana'nın Tahsilli Mahallesi'nde bir demekte tartışmamız var. "Mutlaka gel, iyi<br />
olur. Ama iyi giyin" diye espri yapıyor. "Neden?" dememe gülümsedi. "Tartışmaya çok gelecekler.<br />
Seni gördüklerinde bizim arkadaşlar 'Bürokratları da örgütlüyoruz' desinler" diyor. "Gelirim" diye<br />
cevaplıyorum.<br />
O gün tartışma olacak derneğe gittim. Çok kalabalık. İki üç kişinin dışında kimseyi tanımıyorum. Stalin<br />
Mehmet'in yanına vardım. Selamlaşıp, el sıkıştık. Tartışma başladı. Stalin Mehmet (İ. CÜNEYT)<br />
yoldaş, her konuda olduğu gibi tartışmada da gür sesi ve tane tane konuşmasıyla dinleyicilerin dikkatini<br />
hep tartışma konusuna çekti. O'nu dinlemek her zaman olduğu gibi büyük bir kafa açıklığı, mutluluk<br />
ve sevinç benim için.<br />
Tartışma bitmek üzere. DHB sözcüsü soruyor: "Siz Mao'yu ne olarak değerlendiriyorsunuz?". Stalin<br />
Mehmet ayağa kalkıyor. Her iki elini masanın üzerine koydu. Etrafına baktı. Kendine güven dolu bakışlarıyla<br />
yoldaşlarını gözden geçirdi. "Evet, dinleyin! Burada söylüyorum! Bayrak açıp, ateşi burada<br />
tutuşturuyorum! Belki oportünistler korkacak, panikleyecek. Ama yıllar bizi doğrulayacak!" diyor. Bir<br />
dağ kartalı gibi. DHB'lilere sesleniyor. "Size söylüyorum! Sizler de peşimizden geleceksiniz, gelecek!<br />
Bugün siyasal cesaretsizliğinizden söylemiyorsunuz. Sınıf mücadelesi buna sizi zorlayacak. Ve, biz<br />
Mao'yu revizyonist olarak değerlendiriyoruz". Masaya balyoz gibi yumruğunu "güm, güm" diye vuruyor...<br />
Canım yoldaşım, vurduğun her yumruk şok etkisi yapmadı mı? Yazdığın her yazı mitralyöz gibi patlamadı<br />
mı? İstanbul ve Adana'daki işkenceci faşistlerin korkulu rüyası sen değil miydin? Senin isminden<br />
korkarlardı. İşkencehanenin kapısından girer girmez senin ismini sormazlar mıydı bize?<br />
Beylerbeyi'nde çatışmada vurulduğunu duyduğum an gözümün önünde yeniden canlandı. O günden<br />
bugüne dek Stalin Mehmet yoldaşla birlikte geçen anılarımın saklandığı yer Beylerbeyi oldu hep. İ.<br />
CÜNEYT, Sevgili Yoldaşım! Ölümsüz proletarya kahramanı! Beylerbeyi'nden bu kez düşmanın<br />
elinde geçiriyorlar beni. Ama, emanetine layık olacağım, müsterih ol, diyorum kendi kendime.<br />
Beylerbeyi geride kaldı şimdi. Denizin mavilikleri, Boğaz'ın güzellikleri görünüyor. Boğaz Köprüsü'nün<br />
üzerinden geçiyoruz. Yanı başımdaki polislerin baskısını hissetmiyorum. Üzerime doğrultulmuş<br />
silahları gözüm görmüyor. Söylediklerini duymuyorum. Düşmana inat seyretmeliyim bu güzellikleri.<br />
Belki de son kez göreceğim Boğaz'ı ve İstanbul'u. İşkencehaneden nasıl çıkacağım meçhul. Belki bu<br />
yolculuk ölümümle taçlanacak. Bundan korkmuyorum. Gemiler denizin maviliklerini hızla yarıp yol<br />
alıyor. Beylerbeyi ve İstanbul'un güzelliği... Ve benim düşman elinde tutsaklığım...<br />
Dayanamıyorum: "Yeter yaptıklarınız! Çekin şu elinizdeki silahları!" Boğazın güzelliklerini, denizin<br />
sularını göreyim. Bu güzellikleri kirletiyor silahlarınız. Zaten sizler insanlığı, özgürlüğü karartıp yok<br />
ediyorsunuz. Ama bu güzellikleri seyretmeme engel olamazsınız! Çenenizi tutarsanız, silahlarınızı<br />
çekerseniz daha güzel olacak İstanbul...<br />
"Sus lan!.., başını eğ aşağı. Alay mı ediyorsun bizimle?" diyorlar. Duymazlıktan gelip, denizden hafif<br />
hafif esen temiz havayı doyasıya ciğerlerime çekiyorum. "Bunlar bana lazım olacak. İşkencede, zindanda<br />
dostum" diye mırıldanıyorum kendi kendime. Yüzler tedirgin, gözler korku içinde, eller titriyor.<br />
Silahlarını zor tutuyorlar. Yanımda oturanlar kafa, yumruk, sille, tokat girişiyorlar.<br />
Ortaköy'ün üzerinde gözlerim yıllar önce kaldığım semte, evime kaydı bu kez. Her gün sabah erkenden<br />
saat 6'da kalkıp yola çıkardım. Otobüs, vapur derken işime yetişmek için koştururdum. Bugün de<br />
erken uyanmıştım. İşime hazırlandım. Gün sonunda her zamanki gibi evime değil, bu defa<br />
işkencehaneye gidiyordum. "Evet, geliyoruz. Şu an Ihlamur'dan yukarı çıkıyoruz." Arkamızda Renault<br />
araba bizi takip ediyor. İşkencehane göründü, her saniye, her dakika biraz daha yaklaşıyorum işkence<br />
odalarına. Artık Gayrettepe'deyiz.<br />
158