01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

damarlarında dolaşan kanda, tüm hücrelerinde duyarsın düşünce ve duygunun bedeninde maddeleştiğini.<br />

Karşındaki de duyar, bitkin, şaşkın ve çaresizdir, çöküntü içindedir ve asla kazanamayacaklarını<br />

iliklerinde hisseder. Karşıdevrimcilerin kendilerini en güçlü hissettikleri an ve yerde siyasal bir zafer<br />

kazanırsın.<br />

Siyasal düşünce ve inançlarımı gizlemek gibi bir düşüncem yoktu fakat burası görüşlerimizin uzun<br />

boylu açıklanacağı bir platform değildi, bir tartışma platformu hiç değildi. Ayrıca onların istedikleri<br />

değil, kendi belirlediğim içerik ve biçimde, çatışmada beni güçlü kılacak şeyleri söylemeliydim. Neden<br />

devrimci olduğumu anlatıyorum. Marksist-Leninist olduğumu, devrimin ergeç zafere<br />

ulaşacağını... Cuntanın Amerikancı ve uşak olduğunu söyleyince karşı çıkıyorlar, "uşak" demem gururlarına<br />

dokunuyor. Birisi "biz Kemalistiz" diye bağırıyor ve kendisinin bir memur çocuğu olduğunu,<br />

Kemalist düşüncelerle büyüdüğünü vs. anlatıp beni inandırmaya çalışıyor. "Tahsin Şahinkaya 12<br />

Eylül'ün iki gün öncesi ABD'deydi. Amerikan Büyükelçiliğinin darbeden herkesten önce haberi vardı"<br />

deyince bir süre suskun kalıyor, sonra Türkiye niçin NATO'ya girdi, girmek zorundaydı, Rusya<br />

Türkiye'yi işgal edecekti... Bilinen öyküyü anlatmaya başlıyor.<br />

Bu konuşmaları uzatmak niyetinde değilim. Amacım, ideolojik zırhımın sağlamlığını onlara göstermek.<br />

Çizdiğim sınırlar içinde söyleyeceklerim bitince kendi yönümden konuşmayı kesiyorum. Fakat<br />

onlar ısrarlı. Götürdükleri odada yere oturup, sırtımı duvara dayıyorum. Başımı duvara ya da dizlerime<br />

koyuyorum. Birisi, "yüzbaşı" diye adlandırdıkları, konuşuyor ve ısrarla beni konuşturmaya çalışıyor.<br />

Eşit koşullardaymışız gibi davranıyor. Diğerlerinden biri buna aykırı bir davranışta bulunursa bozuluyor.<br />

Benim konuşup konuşmamamı pek önemsemiyor görünüyor, kendisi anlatıyor. Bazen cevap vermek<br />

zorunda bırakacak tahrik edici şeyler söylüyor. Bazen günlük yaşamla ilgili herhangi bir konuda<br />

ne düşündüğümü öğrenmek istiyor. Ya da, kadın-erkek ilişkileri konusunda ne düşünüyorsun, neden<br />

sigara içmiyorsun, polise niye bu kadar düşmansın? gibi sorular.<br />

Ben konuşmayı kesmiştim ve bu seanslar sinir savaşına dönüşmüştü, iki-üç saat, kimi zaman bir kaç<br />

cümlenin ötesine geçilmeden fakat sürekli birbirimizi kollayarak geçiyordu. Ben rahattım, söyleyeceklerimi<br />

söylemiştim ve tümüyle sessiz kalıyordum. Karşı tarafın ise sinirlerinin bozulmaya başladığını<br />

gösteren davranışlar görülüyordu. "Sohbet edecek misin?" "Hayır" anlamında başımı sallıyorum.<br />

"Bak sohbet etmezsen seni diğerlerine teslim ederim, ne diyorsun?" Yine başımı sallıyorum fakat bu<br />

kez ters anlamda. Çıkıyor, cellat takımının saldırıları başlıyor.<br />

Bir gün hışımla geldi. "Sen fizik bilir misin, fizik fizik..." Aç bırakıyorlardı. Sadece dokuzuncu gün<br />

cebimden para alıp biraz yiyecek getirmişler, bir daha vermemişlerdi. Su içmemi de ilk beş gündeki<br />

kadar olmasa da engellemeye çalışıyorlardı. "Bedenin zayıfladıkça direncin kaybolacak konuşacaksın..."(<br />

1 )<br />

Zaman bu işkencecinin beden ile insan düşünce ve iradesi arasındaki ilişki üzerine bu "teori"sini boşa<br />

çıkartınca, günlerin öfke birikimini, kinini bedenime en büyük acıları vermek için özel bir gayret sarf<br />

ederek çıkarmaya yöneldi. Papaz cüppesini çıkardı ve "peki, öyleyse..." diyerek işkence aletlerini eline<br />

aldı. Kabloyu cinsel organıma bağladı, karşıdaki masanın üzerine oturdu. Bu saatlerce süren bir<br />

işkencenin başlangıcıydı. Ayakta hafif öne doğru eğilmiş duruyordum. Akımı yükseltiyor, alçaltıyor,<br />

kimi zaman uzun bir boşluk oluyor, sonra yine. Ne benden ne de ondan bir ses çıkıyor, sessiz bir savaş<br />

bu. Bir ara kabloyu penisimden çekip fırlatıyorum. Yanlış yaptım! Kafamda şimşek gibi çakan düşünce<br />

bu. Dayanamayacağımı, penisimden elektrik verilmesinden ürktüğümü, direncimi kırmaya<br />

başladığını düşünecek. Bir an boş bulundum. "Kabloyu çıkarmamalıydım, bu bir sinir savaşı!.." Ne<br />

yapacağımı, bu kaybı nasıl telafi edeceğimi düşünüyorum. "Kabloyu al; bağla." Benim için de uygun<br />

çözüm bu. Bu noktada zayıf olduğum imajını kırmalıyım. Kablonun ucunu tekrar penisime takıyorum.<br />

Devam ediyor taa ki bir sonuç alamayacağına kanaat getirinceye kadar. Bu onun cellat olarak da yenilgisi.<br />

Kabloyu tekrar penisime bağlamam doğru muydu? Bu konu üzerine daha sonra da düşündüm. İşken-<br />

1 Cezaevinden Şube'ye alınanların protesto için ifade vermeyi reddedip açlık grevine başlamaları tavrını geliştirdiğimizde, fiziki sağlamlığın<br />

işkenceye karşı direnişte belirleyici olduğu görüşünü ileri süren bazıları açlık grevi yapmanın yanlış olduğunu ileri sürdüler. Oysa o, siyasi<br />

koşul ve dengeler doğru tahlil edilerek geliştirilmiş bir tavırdı. Şubeye alınan kişi bir saldırı silahı ile inisiyatifi ve moral üstünlüğü elinde<br />

tutuyor, çatışmanın eksenini değiştiriyordu. İşkenceciler öncelikle kişiyi konuşturmak için değil açlık grevini kırabilmek için uğraşıyordu.<br />

45

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!