Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
asamaz hale geldim.<br />
Bir yandan da psikolojik işkence devam ediyor, hem de en ahlaksız bir şekilde. Kızkardeşlerimi getirdiler.<br />
Onlara sarkıntılık yaptılar. "Siz insan değil misiniz? Neden bu kadar duyarsızsınız? Bunlar senin<br />
kızkardeşlerin değil mi? Bunları bu kadar mı seviyorsun?" diyorlar. Oysa komünistler toplumun en<br />
duyarlı kişileridir. Yaşamın, erdemin, sevginin; kardeşlik, dostluk ve yardımlaşmanın en güzeli bizlerde<br />
kendini bulur. Bizim sevgimiz çıkarlara dayanmaz. Çünkü proletaryanın sevgisidir bu sevgi,<br />
içimden haykırmak geliyor. "Onlara dokunmayın, bana her işkenceyi yapın" diyeceğim, ama bunu<br />
zaafım olarak görecekler diye isyan çığlıkları atamıyorum. Bunun acısını bedenimde, beynimde, yüreğimde<br />
duyuyorum. Sevmek savaşmaktır, insan onurunu yüceltmektir. Ey İşkenceciler! Duyarlı olan,<br />
insan olan işkence yapar mı? İşkence yapan insan olamaz. Ancak ruh hastası, psikopat, ayyaş olabilir.<br />
Hücremden alıp, sorgu odasına götürdüler. Açlık grevini neden yaptığımızı sordular. Şube'ye ikinci<br />
defa alınmayı ve işkenceleri protesto etmek için yaptığımızı söylüyorum. "Biz bundan sonra işkence<br />
yapmayacağız" dediler. İşkence yapmama sözü aldık. Biz de açlık grevini bıraktık.<br />
İfademi yine kısa bir şekilde vermeyi düşünüyorum. Yazılmaya başladı. Üçüncü sayfa bittiğinde akşam<br />
yemeği için ara verdiler. Hücreme götürüldüm. Yemekten sonra tekrar ifade için hücremden alındım.<br />
Bitti, imzaladım. Masanın üzerindeki dosyalardan önceden daktilo edilmiş bir sayfadan beş nüsha<br />
bir yazı getirdiler. "Bunu da imzala. Sen yemek yemeye gittiğinde, sizlerin ifadesine göre bu sayfayı<br />
yazdık". Buna hemen tepki gösterdim. "Ben ifademi verdim ve imzaladım. Bu bana ait değil,<br />
imzalamıyorum'' dedim, "Sen bilirsin, istersen imzalama. Zaten orta sayfa. Buradaki Sıkıyönetim savcısı<br />
ve mahkemesiyle birlikte çalışıyoruz. Fezlekeye yazar, dosyana koyup yollarız, olur biter. Bu da<br />
bizim sana oyunumuz."<br />
"Durun! Bu oyun burada bitmedi. Proletaryanın devrimci savaşımı işkencecilerin küçük oyunlarıyla<br />
bitmez, bitmeyecek. Yüreğimdeki devrim ateşini bunlar söndüremez. Daha uzun ama zorlu bir mücadele<br />
dönemi var önümde. Şunu bilin ki sizleri tanıyorum. Beş yıl sonra dışarıdayım. Bu işkencelerin<br />
hesabını sizlerden soracağız!" Hepsi korku, tedirginlik ve telaş içinde. "Biz işkence yapmadık. Sen<br />
amirimizin yanında güldün, biz de dövdük" diyorlar.<br />
Dört yanım rutubetli ve pis duvarlarla çevrili. Ne kadar da sahibinin suratına benziyor... Hücre kapısı<br />
gürültüyle açıldı. Düşüncelerimden istemeyerek ayrıldım. Başımı kaldırdım. Kapıda işkenceci Hasan<br />
Sarıçöl. "Konuşmaya geldim. Sözlerin çok dikkatimi çekti. Nasıl oluyor da sen beş yıl sonra dışarı<br />
çıkıyorsun? Oysa idam veya müebbet alırsın". Bu sözlerinden işkencecinin nasıl da korktuğu anlaşılıyor.<br />
Şimdiden ölüm korkusu sarmış her yanını. Sözlerini sürdürüyor "Şimdiye kadar çok kişi yakaladım.<br />
Ama sizler çok farklısınız. Bazıları sayfalarca ifade veriyor, her şeyi kabul ediyor. Mahkeme<br />
bırakıyor. Sizler kabul etmiyorsunuz ama en ağır cezaları veriyorlar. Nasıl dayanıyorsunuz bunlara?<br />
M. Fatih Öktülmüş'ü unutamıyorum. Bambaşka bir insandı. Konuşurken çok mütevazi, içten, kibar,<br />
karıncayı dahi incitmez kişiliği var. Ama yeri geldiğinde en acımasız bir eylem adamı. Burada sanki<br />
granitten bir duvar. Böylesi çok ender yetişir." Biraz tartıştık, sonra ayrıldı. Düşüncelerim kaydı gitti<br />
geçmiş yıllara. Daracık hücremde voltalıyorum artık.<br />
... 1970'li yılların ortasında Çukurova'nın yakıcı Temmuz sıcağı. Her tarafım ter içinde. Var gücümle<br />
uğraşıyorum. Güneş ve buharlı trenin sıcağı bedenimi adeta yakıyor. Arızayı hemen bitirmeli. Treni<br />
yollamak gerekli. Yolcular bekliyor, telaş ve heyecan içinde şehirlerine ve kasabalarına bir an önce<br />
varmak istiyorlar. Sevgiliye, eş, dost ve ana-babalarına kavuşma özlemi içinde bekliyorlar. İşim bitmek<br />
üzere. İş arkadaşım geliyor yanıma. "Gözünaydın! Bir misafirin var. Seni bekliyor bizim postada."<br />
Hızlı hızlı son kontrolü yapıyorum. Sevinçle takımlarımı alıp, koşarak gidiyorum. Postaya<br />
ulaşmadan, karşıda beni bekleyen bir dost... İş arkadaşım "Ziyaretçin karşıda bekliyor" diyor. Ellerimi<br />
üstüpü ile siliyorum. Tatlı bir tebessümle "Merhaba, nasılsın?" Yıkanmamış elimi sıkıyor. Diğer koluyla<br />
omuzlarımdan tutarak kendine doğru çekip, göğsüne bastırıyor beni. Çok heyecanlıyım. "Siz<br />
nasılsınız" diyebiliyorum. Bu, yürekte yeni alevlenen güzel bir aşkın filizlenmesi. Heyecandan konuşamıyorum.<br />
Elini boynuma atması, konuşması benim heyecanımı birazcık dindiriyor.<br />
165