01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

olü gerektiğini söylüyor. Bir yerlere telefon edildi, soyunmuyor diye. Kadın polis gitti geldi. Ne yapacaklarını<br />

sordular. Israr edip zorlamanın fayda etmeyeceğini düşünmüş olmalılar. Öylece teslim ettiler<br />

beni polise.<br />

İskenderun Şube'si istemiş. Bir gece Gayrettepe'de bekletildim. Cezaevinden tekrar işkenceye alınmış<br />

olmamı protesto için açlık grevine başladığımı açıkladım. İstanbul polisi, fırsat bu fırsat bir kızla<br />

yüzleştirdi beni.<br />

Şehirlerarası otobüsle götürecekler İskenderun'a. Başka cezaevinden aldıkları iki erkek arkadaş da var.<br />

Garajda herkesin gözleri bizim üzerimizde. Bileklerimiz kelepçeli. Yanımızdaki üç polis sivil giyimli.<br />

Çantalarında ayrıca silahlar var. Otobüs parasını bizden almak istediklerinde karşı çıkıyoruz. "Siz ödemek<br />

zorundasınız. Biz mi istiyoruz bu yolculuğu? Vermeyeceğiz." Şube'de üzerimizden aldıkları paradan<br />

otobüs ücretini kesmişler yine de. Dönüşte paramızı geri alırken öğrenebildik ancak.<br />

* * *<br />

Karanlık bir hücredeyim. İki metre boyu, bir metre eni var. Çoraplarımı, ayakkabılarımı, hırkamı<br />

almışlar. Bir kazak kalmıştı üzerimde. Su dökmüşler yere, ne oturabiliyor ne uyuyabiliyorum. Diğer<br />

hücrelerdeki erkek arkadaşlar da şortla tutuluyorlar.<br />

İşkence sesleri gelmeye başladı hücreye kadar. Hücrelerin bitişiğindeki salon işkence odası. Sultanahmet<br />

cezaevinden aldıkları arkadaşı "demek 'Kahrolsun Faşizm' ha..." diyerek dövüyorlar. Direnmişler<br />

koğuşta. Slogan sesleri, bekleyen polislere dek ulaşmış. Döverken "yarım saat bekledik bu o... çocuğunu"<br />

diye sövüyorlar. Kendi aralarında homurdanıp duruyorlar direndiği için.<br />

Beni işkence odasına aldılar. Yaşı çok genç bir erkekle yüzleştirdiler. "Tanımıyorum" dedi. Polisler<br />

hışımla çullandılar üzerine.<br />

– Nasıl tanımazsın lan. Hastane bekçisinin öldürülmesi olayında silahı bu getirmedi mi sana?<br />

– Yok, bu değil. Tanımıyorum bunu.<br />

"İyi bak lan" diyen vurmaya başladı. Vurdular... Vurdular... "Tamam, tanıyorum" diye inleyen bir sesle<br />

döküldü kelimeler.<br />

Falaka, meydan dayağı. Beş gün boyunca inen her copta "silahı kimden almıştın" diye sordular. Beşinci<br />

güne dek açlık grevimi hiç ciddiye almıyor göründüler. Her gün yemek dolu tabağı önüme koyup<br />

yememi istediler. "Yemiyor" diyerek tutanak tuttular her öğün. Bu tutanağı benim de imzalamamı<br />

istediler. İsteklerini geri çevirdiğimden yan hücrede kalanlara imzalattılar. Yemiyor olmamın şahidi<br />

oldu yan hücredekiler. Kimdi imzalayanlar bilmiyorum.<br />

Beşinci gün hükümet tabibine götürüldüm. Doktor nabız, tansiyon kontrolü yaptı. Rapor hazırladı.<br />

"Beyin faaliyetleri işlemekte, normal düşünmektedir."<br />

Hücre yine ıslak. Hiç kuru bırakmıyorlar. Şişmiş ve morarmış ayaklarla ayakta duruyorum zorunlu<br />

olarak. Bazen ıslak betona oturuyorum.<br />

Günler ilerledikçe hükümet doktoruna götürmekten vazgeçtiler. Askeri hastaneye gidip geliyorum her<br />

gün. Doktorlara hemşirelere, bana merakla bakan kimi görsem anlatıyorum. "Cezaevinden aldılar beni.<br />

İşkence yapıyorlar. Bunu protesto için açlık grevindeyim." Sevecen, sempatik bakışlarla karşılaşıyorum<br />

çoğu kez. Süzüyorlar beni. Bir şey demiyorlar. Diyemiyorlar... Sessizce beni desteklediklerini<br />

anlıyorum.<br />

Halkımızın işkenceye ve işkencecilere nefreti gözlerinden okunuyor. Hastane doktoru babacan bir<br />

albay.<br />

– Çay içer misin?<br />

197

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!