01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

duygusunu harekete geçirme isteği olabilir. Ama deneyler bunun hiç de yararlı ve doğru olmadığını<br />

göstermiştir.<br />

Veya, "Acı hissedilince bağırılır" şeklinde bir şartlanmanın sonucu da olabilir. Fakat bu, işkencecinin<br />

gözünde bir zayıflık belirtisidir, zararlıdır. İşkenceciler, "Tamam, biraz daha yüklenirsek çözülecek"<br />

düşüncesiyle, daha çok yüklenirler. Çığlık atma, çözülünmese bile "seans"ların uzamasına, daha fazla<br />

acıya yol açar. Onlara, genişletmeye çalışabilecekleri bir aralık (örneğin çığlık bu rolü oynayabilir)<br />

bırakılmamalıdır. İşkencede bağırmamak benim en büyük kozlarımdan biriydi. Çok yararını gördüm.<br />

Tabii küçük beyinli işkenceci, "Ben seni bağırtacağım" diye iddiaya girişebilir. Ama bu iddia ancak<br />

birkaç "seans" devam eder.<br />

KÖTÜ TESADÜF<br />

Güzel bir yaz günü daha başlıyordu. Günlerden 9 Ağustos 1981, Pazar. Sabah 08.00 sularıydı. Üzerimde<br />

kısa kollu, beyaz bir gömlek vardı. Topkapı tarafından Kadıköy yakasına gidecektim.<br />

"Mecidiyeköy üzerinden, Boğaz Köprüsü'nden otobüsle mi geçeyim, yoksa Karaköy üzerinden vapurla<br />

mı geçeyim?" diye bir an kararsızlık geçirdim. Ama ayaklarım beni Aksaray-Vezneciler'e giden<br />

dolmuşa götürdü. İçimde tuhaf bir his, bir sıkıntı vardı... Saraçhane geçidine yaklaşınca,<br />

"Vezneciler'de mi insem, yoksa İtfaiye durağında mı?" diye kısa bir ikircik daha geçirdim. Geçide<br />

daha yakın olduğu için Fatih İtfaiye durağında indim.<br />

İner inmez, etraftaki sivil plakalı bazı araçlar dikkatimi çekti. İçimden, "yine bir devrimciye karakol<br />

kurmuşlar. Bakalım bu sefer kimi avlayacaklar" dedim. Bir an evvel tehlike çemberinin dışına çıkmak<br />

için, Geçit'e doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Karakolun dışına çıkmış, Geçit'in üzerine yaklaşmıştım<br />

ki, aniden, arkamda iki kişinin ayak seslerini duydum. Aynı zamanda sırtıma iki silah namlusunun<br />

dokunuşunu hissettim. Sivil giyimli iki kişiden, sonradan isminin Mehmet (komiser)<br />

olduğunu öğrendiğim –ki büyük olasılıkla kod ismi idi– uzun boylu olanı:<br />

– Ellerini kaldır. Sakın kıpırdama, dedi. Ardından kimliğimi istedi. Çıkarıp verdim.<br />

– Birine benzettiniz galiba! Benim polisle herhangi bir problemim yok, dedim. Bu arada içimdeki garip<br />

sıkıntı kaybolmuştu. Çok rahattım.<br />

– Numara yapma. Biz senin kim olduğunu biliyoruz. Sen Sarı Halil'sin.<br />

– Yanılıyorsunuz. Benim ismim Yakup Bıyık. Çankırı'lıyım, dedim. Komiser Mehmet kimliğimi inceledi.<br />

Bir an onun, "Doğru mu söylüyor acaba?" sorusunu aklından geçirdiğini hissetim.<br />

Bir duvarın dibine götürdüler. Yere çöktürüp başıma bir sivil polis diktiler. Yaklaşık 5 dakika daha<br />

karakolu devam ettirdiler. Anladığım kadarıyla başka birisini bekliyorlardı. Tesadüfen ben yakalanmıştım.<br />

Sonra beni mavi bir Mercedes'e bindirdiler. Fatih'in ara sokaklarında tur atmaya başladılar. 5 dakikalık<br />

bekleme süresinde bay ispiyondan hakkımda yeni bilgiler de toplamış olacaklar ki, konuşmalarında<br />

"büyük bir av" yakaladıkları havası vardı.<br />

– Sen TİKB'nin asker adamlarındansın. Şeflerdensin. Kod ismin Halil. Her şeyi biliyoruz. Bize zorluk<br />

çıkarmadan anlatmaya başla, dediler. Bu sırada kalbime silahlarını dayıyorlar, akıllarınca beni korkutmaya<br />

çalışıyorlardı.<br />

1977'nin son aylarından beri aranmaktaydım. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca yayınlanan "arananlar"<br />

afişinde fotoğrafım vardı. Ama beni bu afişteki resme benzeterek yakalayamayacaklarını biliyordum.<br />

O zamana kadar, bu afişlerin altında defalarca kimlik kontrolünden geçmiştim. Bir alçağın<br />

ispiyonuyla yakalandığımı hissediyordum. Politika ile ilgisi olmayan birisi rolü oynayarak kurtulama-<br />

107

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!