01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

devrimci bir şamar oldu. Kuşatıldıkları evde bu ölümsüz direniş destanını yazarken şehit düşen yiğit<br />

yoldaşlarım MEHMET ALİ DOĞAN ve ASLAN TEL'i anımsıyorum Mat'ın adını duyar duymaz.<br />

Hemen onların ardından Sefaköy Direnişi'nin komutanı İSMAİL CÜNEYT'in yüzü geliyor gözlerimin<br />

önüne. İstanbul'a gelişime neden olan gazete haberini okuduğumdan beri yüreğimi ezen keder ve endişenin<br />

değirmen taşları dönmeye başlıyor tekrar o anda. İSMAİL'in katledildiğini bilmiyorum henüz.<br />

Ama içimde bir kuşku var. Haberde sözü edilen yoldaşımın büyük bir olasılıkla O olacağını düşünüyorum.<br />

Yüreğimi acıyla da burksa, yoldaşlarımı anımsamak aynı zamanda güç veriyor bana. Direnme<br />

azmimi ve kararlılığımı biliyor.<br />

Böyle bir vaazı bekliyordum. İşkence tezgâhlarından daha önce geçen yoldaşlarımın bizlere aktardıkları<br />

deneylerin istisnasız hepsinde anlatılıyordu bu tür telkinlerin her fırsatta mutlaka yapılacağı. Zaten<br />

sadece bu konuda değil başka konularda da, yoldaşlarımın aktardıkları deneylerin büyük yararını gördüm.<br />

Gerçi işkence tezgahıyla ilk kez karşılaşmıyordum; işkencecilerin taktikleri ve başvurabilecekleri<br />

numaralar konusunda tamamen deneysiz ve bilgisiz değildim. Fakat kendi deneyimim 12 Mart dönemine,<br />

bilgilerim ise daha çok başka ülkelerde yaşanmış deneylerin anlatıldığı kitaplara dayanıyordu.<br />

Halbuki birçoğu 1978'den itibaren Orak-Çekiç'te de yayınlanan yoldaşlarımın deneyleri daha güncel<br />

ve zengindi. Ülkemizdeki işkencecilerin uyguladıkları en son teknik, taktik ve numaraları içeriyordu.<br />

Bu sayede, onların çeşitli numaralarıyla karşılaştığım zaman değil şaşırmak, hazırlıksız yakalanmak<br />

veya bunları yutmak; çoğu zaman neyin arkasından ne yapacaklarını bile önceden kestirebiliyordum.<br />

Soylu bir geleneğimizin köşetaşlarını döşemekle kalmayıp, bizlere paha biçilmez bir hazine bırakan<br />

yoldaşları minnetle anmanın dışında; onların somut deneylerini Orak-Çekiç'te yayınlamakla, bu derslerin<br />

ışığında işkencede devrimci tavır konusunda sürekli ve sistemli bir eğitim yürütmekle ne denli<br />

yerinde bir iş yaptığımızı düşündüm böyle anlarda.<br />

– Size söyleyecek hiçbir şeyim yok!..<br />

Kendinden çok emin bir havada konuşan küstaha, karşılığım bu oluyor.<br />

– Öyle mi? Sen bilirsin...<br />

Daha bunu der demez beynimde peşpeşe sanki şimşekler çakıyor. Elimde olmaksızın havaya doğru<br />

sıçrayan bedenim aynı anda bir yay gibi bükülüyor. Bozuk bir yolda ilerlemeye kalkışan külüstür bir<br />

araba gibi darmadağın olacağım sanki. Her bir uzvum, ayrı ayrı yönlere doğru fırlamak istiyor çünkü.<br />

Cereyan veriyorlar... Elektrik işkencesiyle ilk kez karşılaşıyorum. Bağırmamak için dişlerimi iyice<br />

sıkıyor, duyduğum acıyı düşünmemeye çalışıyorum. Tanıdığım kimi devrimcilerin hatta galiba bazı<br />

sempatizanların bir zamanlar yaptıkları çocukça bir deneme geliyor aklıma.<br />

Elektrik işkencesiyle daha önce hiç karşılaşmamış birkaç taraftarımızın biraz merak biraz da kendilerini<br />

bu yönteme karşı hazırlamak(!) amacıyla, çıplak elektrik kablolarını veya evlerindeki prize soktukları<br />

iletken cisimleri tuttuklarını duymuştum. Böyle saçma bir deneme her an pisipisine bir ölümle<br />

sonuçlanabilirdi. Ayrıca işkenceye karşı eğitim açısından da çok saçma ve yanlıştı. Kendini işkenceye<br />

karşı bu tarzda "hazırlamaya" kalkışmanın temelinde, bilinçsiz bir biçimde de olsa, işkencede direniş<br />

sorununu fiziksel bir dayanıklılık ve hazırlık sorunu olarak gören oportünist bir anlayış yatıyordu.<br />

Ayak başparmağıma bağlanan kablo sürekli sabit kalırken, başlangıçta serçeparmağıma bağladıkları<br />

ikinci ucu; penis, makat, göbek, kulak memesi, dudaklarım gibi bedenimin duyarlı noktalarında gezdirmeye<br />

başlıyorlar. Acıyı daha yoğun olarak duymam için akımı sürekli aynı dozda vermiyorlar. Dalgalar<br />

halinde kâh hafifletiyor kâh şiddetlendiriyorlar. Daha sonraları buna, aynı anda üç noktadan birden<br />

akım vermeyi eklediler. Kablolardan biri yine ayağıma, ikincisi örneğin penisime bağlanırken, sırf<br />

bağırtabilmek için üçüncüsünü daha çok yüzümde gezdiriyorlardı.<br />

Duyduğum acıya rağmen bağırmamamı önceleri "kayıtsızlık" hatta alayla karşıladılar.<br />

– Vaaay! Demek bağırmayacaksın(!) öyle mi?!.<br />

59

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!