Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
aşladılar, bir yandan da cop ve otomatik silah şarjörleriyle kafama, sırtıma, parmaklarıma ve kaval<br />
kemiklerime vuruyorlardı. Amaçları beni hemen psikolojik olarak çökertmek ve çözülmeme zemin<br />
hazırlamaktı. Ama nafile! Böylesi aperatif türü işkencelerle ilk olarak 10 yaşlarındayken tanışmıştım.<br />
Daha sonraları da devrimci faaliyetlerimden dolayı 4-5 kez düşmüştüm polisin eline. Görmüş olduğum<br />
daha önceki işkenceler benim deneyimimi artırıyordu ama önceden böyle bir deneyime sahip olup<br />
olmamanın işkencede direniş açısından belirleyici bir rolü yoktu. Asıl olan bir insanın devrimci ruhu,<br />
inancı ve kararlılığıydı. Devrimci ideallerine, örgütüne, yoldaşlarına, işçi sınıfına ve halka olan bağlılığıydı.<br />
Polis minibüsü kaldığım evin yanıbaşından hızla Gayrettepe'ye doğru yol alırken evime son bir defa<br />
daha baktım. "Elveda yoldaşlar, elveda!" diye geçirdim içimden. "İşin içinde geri dönmemek de var.<br />
Ama yüzünüzü bu kez de karartmayacağım. TİKB'nin adına lâyık bir tavır koyacağım. Bundan hiç<br />
kuşkunuz olmasın!"<br />
Şube'nin kapısında gözlerimi bir bez parçasıyla kapatıp ikinci kata çıkardılar. Üzerimde bulunan para,<br />
yüzük, saat, sigara, kimlik, kemer gibi "eşyalarım alındı. İçerisinde şimdilik aralıksız bir hafta kalacağım<br />
işkence odasına götürüldüm. Karşıma önce "papaz" geldi. "Papaz"ın ve "cellat"ın işlevlerini hem<br />
daha önceki deneylerimden hem de Orak-Çekiç'te yayınlanan yoldaşlarımın anlatımlarından biliyordum.<br />
"Papaz" rolünü oynayan işkenceci, Adil Özbek haininin hakkımda verdiği bilgiler doğrultusunda<br />
sorgulamaya başladı. Gerçek kimliğimi o köpekten öğrenmiş olmalarına rağmen kabullenmiyor ve<br />
üzerimde çıkan sahte kimlikte diretiyordum. Orada, o koşullarda işkencecileri ikna etmeye çalışmak<br />
doğru değildi ve benim de öyle bir niyetim yoktu. Önemli olan, kendimce uygun bulduğum şeylerin<br />
dışına çıkmamaktı. Bu tutumumdan hoşlanmayan "papaz", inadımı kırmak için Adil haininden<br />
öğrendikleri bilgi kırıntılarını parça parça ortaya döküyordu. Bununla "her şeyi bildikleri" havasını<br />
yaratmaya çalışıyor ve benden istediklerini kendilerine "zorluk çıkarmadan" teslim etmemi istiyordu.<br />
Dönüp dönüp sorduğu sorularını "askerlik dışında elime silah almadığım", "hiçbir eyleme katılmadığım",<br />
TİKB'li olarak kimseyi tanımadığım", "TİKB ile hiçbir örgütsel bağımın olmadığı sadece<br />
TİKB'nin görüşlerine sempati duyduğum", "adımın üzerimde çıkan kimlikte yazılı olduğu", vb. şeklinde<br />
yanıtlıyordum. Bir sonuç alamayacağını anlayınca "papaz"ın maskesi de düştü.<br />
Önceki yakalanmama oranla bu kez işimin zor olduğunun bilincindeydim. Birincisi, Adil Özbek haini<br />
Şube'deydi ve hakkımda bazı şeyleri biliyordu. İkincisi ise, 12 Eylül faşizmi sıkıyönetim döneminden<br />
çok daha pervasız ve saldırgandı. İşkencelerin dozu alabildiğine artmıştı. Her şeye rağmen bunları<br />
önemsemiyordum.<br />
Sert ve tok bir ses soyunmamı istedi. "Külotunu da çıkar külotunu!" diye böğürüyordu işkenceci. Bu<br />
namussuzlar güruhu karşısında anadan üryan kalmak çok rahatsız ediciydi. Ama orada "namus" kavramı<br />
benim için farklı bir anlam taşıyordu. Beni aşağılamak ve feodal namus kavramını öne çıkararak<br />
çözülmemi sağlamak için bu alçaklar akla gelebilecek her şeyi yapabilirlerdi. Ama o koşullarda asıl<br />
namus, onlara boyun eğmemek, devrime ve örgütümüze en küçük bir zarar vermemekti. Bu değerler<br />
uğruna gerekirse ölmesini de bilerek direnmekti.<br />
Çırılçıplak soyulduktan sonra, aralıksız 11 saat sürecek olan işkencenin ilk seansı da başlamış oldu.<br />
Açılışı falakayla yaptılar. Bir yandan falaka atarlarken, "asker" diye adlandırdıkları herhalde 100 kilo<br />
çeken bir işkenceciyi de göğsümün tam ortasına oturtmuşlardı. Tabanlarıma inen şiddetli sopa<br />
darbelerinin acısı beynimde çakarken, göğsüme oturan işkencecinin ağırlığından güçlükle soluk<br />
alabiliyordum. Falaka ne kadar sürdü bilemiyorum. Bildiğim tek şey, sadece ilk gün 8-9 kez falakaya<br />
yatırıldığım. Bazıları "falakada insanın ayakları ve elleri uyuşur" derlerdi. Bu düşüncenin en azından<br />
benim için geçerli olmadığını daha önceki deneylerimden de biliyordum ama buna bir formül<br />
bulmalıydım. En iyisi başka şeyler düşünmek ve buna konsantre olmaktı. Bir de bana sorulan soruları<br />
duymamaya çalışıyordum. Her iki yöntem de istediğim sonucu sağladı bana. İlk falaka seansını kazanmıştım.<br />
Ama henüz yolun başında olduğumu da biliyordum.<br />
Her falakadan sonra "papaz"ın sorduğu soruları tekrar tekrar soruyorlardı. Ama sorular gibi benim<br />
yanıtlarım da değişmiyordu. Sahte kimliğimde diretiyor, "evin nerede?" sorusunu ise "inşaatlarda<br />
201