Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sırf psikolojik işkence olsun diye, 'baban hücrede aç-susuz" diyorlardı, takip eden günlerde. Sonradan<br />
öğrendim, babamı ertesi gün serbest bırakmışlar.<br />
* * *<br />
İkinci gün de bitmek üzereydi. Kafamda tek düşünce var. Kız arkadaşların yanına gitmek. Hava kararıyordu.<br />
İşkenceciler pardösülerini giyerken seviniyorum. Sabaha dek arkadaşlarla olacağım. Birisi<br />
dışındakiler "yarına kadar iyice düşün" diyerek gittiler. Kalan işkenceci hücre kapısına dek getirip,<br />
kapıdan fırlattı. Hücrede bir kıpırtıdır gidiyor. Neler yapıldığını sordu doktor arkadaş. Anlattım.<br />
Ayaklarımı kalorifer peteğine dayamamı istiyor. Ellerindeki merhemle şişlikleri ovacaklar.<br />
İşkencedekinden beter acı... Ovulmasını istemiyorum. Tatlı bir kızgınlıkla kaşlarını çatıyor doktor<br />
arkadaş:<br />
– Sabahtan beri işkencedesin, dayandın da... diyor.<br />
– O başkaydı, diyerek gülümsedim. Ovulmasını istemiyordum. Müthiş acılı bir işti. Ayaklarıma<br />
bakıyorum. Soba borusu gibi. Şişkinlikten kıvrımları kaybolmuş.<br />
Bugün kendimi biraz daha iyi hissediyorum. Ateşim düşmüş.<br />
Uzandığım yerden sohbete daldık. Buranın ismi "8. Kısım"mış. Hepimizi bir arada tutmalarının nedeni,<br />
inşaat halindeki hücrelerin henüz bitirilmemiş olmasıymış. En ağır işkenceler Gasp Masası'nda<br />
yapılıyormuş. Siyasi Şube denilen yerde fiziki işkence daha az, sorgu tekniği ustacaymış. Tecavüz<br />
etme tehditleri, sarkıntılık çokça uygulanan yöntemlermiş. "Asla tuvalete tek gitme isteğinde bulunma"<br />
diyorlar. Toplu gidip gelecekmişiz. Sarkıntılık etmelerine karşı koyabilmek için alınmış bir<br />
karar. Hoşuma gidiyor. Annelere, babalara işkence yapmak sıradanlaşmış, hatta minicik çocuklara<br />
bile... Babama ve bana yapılanları anlattım. Etkileniyorlar. Can sıkıcı ortamı dağıtmak istiyorum.<br />
İşkencecileri taklit ederek: "Bize süt vereceksin, kaymak da verebilirsin" dedim. Bir kahkaha dalgası<br />
yükseldi. Hepsine aynı sözleri söylemişler meğerse.<br />
Tuvaletlerin bulunduğu büyükçe salonda, erkek arkadaşlarla birlikte yemek yememize izin veriyorlarmış;<br />
masaların arasına polis koyup, kimin kiminle konuştuğunu tespit için.<br />
Gözlerimi kapadım. Uyku ile uyanıklık arası bir şey. Dışarıda hava oldukça soğuk. Bense terliyor, su<br />
içme ihtiyacı duyuyorum. O kor yığını yine geliyor gibi. Kulağıma sesler geliyor. "İşkenceye alıyorlar...<br />
Ne zaman gelir ki?.." Erkek arkadaşlardan bir grubu işkenceye alıyorlarmış. Burada uykunun<br />
gerçek anlamda uyku olamayacağını anlıyorum. Her saniye birilerimizi alıp gidiyorlar. Gelene dek de<br />
kafalarda tek bir soru: Yaşıyorlar mı? Beyin de duygular da burada odaklaşıyor. Sapasağlam aldıklarını<br />
yerlerde sürükleyerek getiriyorlar. Burada falakalı ayaklar iyileştiriliyor. Merhem bile veriliyor; ertesi<br />
gün yeniden işkenceye hazır olman için. Çok ağırlaşanları hastaneye kaldırıyorlar. Peşpeşe ölümlerden<br />
sonra kulakları çekilmiş olmalı. Cafer Dağdelen ve DK davasından arkadaşları öldürdüklerine buradaki<br />
arkadaşlar da şahitti.<br />
Hücrede ölüm sessizliği sigara dumanlarıyla bütünleşiyor. Nefes almak güçleşiyor. Sessizliği<br />
işkencecilerin "tuvalete gidecek misiniz?" sorusu bozdu. Tuvalete doğru topluca yürüyoruz.<br />
Arkadaşların yardımıyla ağır aksak ilerliyorum. İşkencecilerin bulundukları bölümde gördüklerimle<br />
irkiliyorum. İki işkenceci iskambil kağıtlarıyla oyun oynuyorlar. Sandalyelerinin arkasına fiziki olarak<br />
güzel kız arkadaşları dikmişler. İçimizde yaşça da görünüş olarak da en küçük olan kıza da çay<br />
demletiyorlar. Sahne, filmlerde gördüğüm kumarhaneleri çağrıştırıyor. Bizim arkadaşlarımızı da<br />
oralarda çalışan kadınların yerine koyuyorlar.<br />
Öfkeden yüzüm alev alev yanıyor. Bu duruma karşı çıkmayan arkadaşlara kızıyorum. Yeniden hücreye<br />
döndüğümüzde, direnen ve en çok sözü dinlenen arkadaşa baktım. Sinirden sesimin tonunu<br />
ayarlayamıyorum:<br />
264