Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
veriyorum! Devrim ve sosyalizm mücadelesinde ne yoldaşlarıma ne de beni bir ana gibi bağrına basan<br />
halkıma en ufak bir zarar vermemek için, gerektiğinde ölmesini de bileceğim. Emin olmalısın. Hani<br />
seninle, yoldaşlarımızın direnişini anlatırken halkımıza, nasıl da gurur duyuyorduk, göğsümüz kabarırdı<br />
hep. Bu nedenle değil miydi ki, halkımız, en koyu terörün estiği dönemde güvenle kapılarını sonuna<br />
kadar açardı bize. Bu nedenle değil midir ki, halkımızın bağrında sakladığı Stalin Mehmet'i, karşıdevrim<br />
güçleri yıllardır başına ödül koyup, fellik fellik aramasına rağmen bulamıyordu. Hareketimizin<br />
yarattığı bu prestiji gölgelemek bir komüniste yakışır mı?<br />
Şu an beynim, yüreğim ve işleyen tüm hücrelerim tek bir ses, tek bir kelime üzerinde yoğunlaşıyor:<br />
DİRENMEK... DİRENMEK... Başka hiçbir şey düşünmek istemiyorum artık.<br />
Araba bir tören havasında ilerliyor, nerede olduğumu bilmiyorum. Bir ara, ceketin iç küçük cebinde<br />
olan anahtara gidiyor aklım, bunu yok etmeliyim. Arabanın koltuk muşambasını yırtıp içine koyuyorum.<br />
Arabanın yaylanmasıyla, Boğaz Köprüsü'nden geçtiğimizi farkedebiliyorum. Ahh... bir başımı<br />
kaldırabilsem, şu güzelim Boğaziçi'ne son bir kez bakabilsem... Hava ne kadar da güzel bugün... Boğaziçi,<br />
badem çiçekleriyle nasıl da bezenmiştir şimdi. Bir daha seni görmek nasip olabilir mi, diye<br />
geçiriyorum içimden. Bu işin içinde ölüm de var, ama umutsuz da değilim...<br />
O ara yeni kazandığımız ilişkiler aklıma geliyor, benden başka kimse bilmiyor. Oldukça gelişmeye<br />
yatkın ilişkilerdi bunlar. Hızlı bir şekilde eğitilse, yoldaşlarıma büyük destekleri olacaktı. Öyle ki, artık<br />
kendi semtlerinde dağıtımı kendi başlarına yapıyorlardı. Nasıl bulacaklarını düşünürken, bunları düşünmenin<br />
zamanı değil şimdi, diyerek toparlanıyorum. Öyle bir şey hazırlamalıyım ki kafamda, ilk söz<br />
ve son söz aynı olmalı. Hemen aklıma Fatih yoldaşın tavrı geliyor, ifade vermemeliyim diyorum. Bu,<br />
kafamda somutlaşıyor. Gayrettepe'ye yaklaştıkça beni bekleyen zorlukları, daha önce yakalanan yoldaşlarımdan<br />
biliyorum. Zor olmasına zor, ama bir komünistin sorumluluklarını da biliyorum; bu nedenle<br />
kafam net ve rahat. Yine de sürekli dolu tutmalıyım, boşluk yaratmaya fırsat tanımamalıyım. Ve<br />
araba duruyor... Başım hemen kaldırılıyor. "Galiba geldik" diyorum. Biri, baykuş gibi gözlerini gözlerime<br />
dikiyor ve sırıtarak:<br />
– Burası neresi, biliyor musun?<br />
Ses seda yok bende... Tavrımı belirledim, yanıtlamayacağım.<br />
– Gayrettepe oğlum, Gayrettepe.<br />
* * *<br />
Başımdan ceketim çıkarılarak gözüme kan kokan bir gözbağı bağlanıyor. Ve arabadan sürüklenerek<br />
indiriliyorum. Kapıdan içeriye adımımı atar atmaz suratımda şimşek gibi patlıyor ilk tokat. Sendeliyorum,<br />
ama düşmüyorum. Arkadan gelen tekme, tokat ve yumrukların haddi hesabı yok. Yerdeyim,<br />
adeta bir pestil gibi çiğneniyorum. İlk seanstı bu. Amaçları, korkutup moralman çökerterek kısa süre<br />
içinde teslim almaktı. Ilık bir kan akıyor suratımdan. Yalayıp geçtiği yerde bedenime güzel bir serinlik<br />
veriyor. Oysa ter içinde kalmıştım. Kollarımdan sürükleyerek merdivenlerden yukarıya doğru çıkarıyorlar.<br />
Merdivenlerin sonunda ayağa kaldırılıyorum. Sesler, bağırtılar beynimi tırmalıyor gibi. Korkunun<br />
eşiğine sürüklemenin yoludur bu. Tekrardan başlayan meydan dayağı... Tüm vücudum ağrı sızı<br />
içinde. Öylece üç-beş dakika bırakıldım yerde... Kımıldayamıyorum. Bir papazın sesini duyuyor gibiyim<br />
uzaktan.<br />
– Kaldırın bu çocuğu yerden, odama getirin.<br />
Bunun bir yumuşatma yöntemi olduğunu, bir yoldaşın "İşkencede Direnme Savaşı"ndan hatırlıyorum.<br />
İki kişi kollarımdan tutup kaldırıyorlar; kaldırırlarken sanki kendileri yapmamış gibi, "seni bu hale kim<br />
soktu? Vay namussuzlar vay! Sizde hiç vicdan yok mu?" diyorlar. Bir yandan da üzerimdeki tozları<br />
silkelediler. Yalnız, konuşmalarından gerçek yüzlerini perdeledikleri anlaşılıyor. Ayakta duramıyorum.<br />
Vücudum da soğumaya başladı ki, tüm ağrılar iğne gibi batıyor her yanıma. Yine de ayakta dur-<br />
133