01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ına gelir, birbirlerine "bırak bağlama", bana dönüp "sizden korkmuyoruz" gibi laflar ederlerdi.<br />

İşkencecilerin üst düzey yetkililerinden birisiyle de ilk kez orada karşılaştım. Ona "albay" diyorlardı.<br />

Karşımdaki masada oturuyor, önünde bir dosya, birkaç da büyük zarf. Bir ara kalkıyor, tam karşımda<br />

sanki "hazırol"a geçer gibi durarak sağlı sollu tokat atıyor, vuruyor, vuruyor. Geçiyor yerine oturuyor.<br />

"Hakkınızda herşeyi biliyoruz". Polisin o güne dek TİKB hakkında edindiği tüm bilgileri sıralamaya<br />

başlıyor. Kim nerede, ne zaman yakalanmış, arananlar kimler, hareketin ortaya çıkışı, evrimi vb.,<br />

duraksamaksızın konuşuyor. "Her şeyi biliyoruz" imajını güçlendirecek akıcılıkta. "Biz kimleri çözmedik.<br />

DS'un sadece şu Bakırköy'de 15 tane hücresi var, sizin bütün İstanbul'daki gücünüz o kadar yok."<br />

DS'un Merkez Komite üyelerinin yakalandığı kısa süre önceki operasyona atıfta bulunuyor. İşkenceci<br />

şefi TİKB'ni kolay yutulur lokma sanıyor, öyle olmadığını görecek. Dilimin ucuna bir taraftarımızın<br />

söylemekten çok hoşlandığı bir söz geliyor. "TİKB demirden leblebidir, küçüktür ama dişlerinizi kırar".<br />

Eline bir zarf alıyor, içindeki fotoğrafları bir bir çıkartıp bana gösteriyor. Her seferinde soruyor,<br />

"tanıyor musun?" Cevap vermemi beklemeden fotoğraftakinin ismini söyleyerek hakkında kısaca bilgi<br />

veriyor. Fotoğraflar yakalanmış ya da aranan bazı yoldaşlara ait. Anlattıkları da çok özel bilgiler değil.<br />

Amaç, "çok şey biliyoruz" imajını büyütüp, kendilerinin güçlü, örgütün ise zayıf olduğu kanaatına<br />

varmamı sağlamak.<br />

Elinde tuttuğu son fotoğrafı zarfın içinden azıcık çıkartıp "bunu tanıyor musun?" diye soruyor, fakat<br />

bana göstermeden tekrar geriye itiyor. Birkaç kez yineliyor. Ve sonra çıkartıp "bu sensin" diyor. Çok<br />

eski bir fotoğrafım, kabul ediyorum.<br />

Üzerimde başkasına ait, benim fotoğrafım yapıştırılmış bir kimlik vardı. İşkenceciler bu kimliğin bana<br />

ait olmadığını anlamışlardı. Kimliğim bu şekilde belirlenince yadsımadım. Sonradan Fatih bu konuda<br />

bir gelenek yarattı. İşkenceyi protesto etmek, en ağır işkencelerin dahi ML'in direncini kıramayacağını<br />

en açık bir şekilde kanıtlamak için ismini dahi kabul etmedi. Birçok yoldaşımız da onu izledi.<br />

İşkenceci şefi gelip karşıma dikiliyor. "Senin gibi bir drijan nasıl bu duruma düşer? Şu haline bak.."<br />

Sanki bu görüntünün yaratıcıları kendileri değilmiş gibi beni aşağılamaya çalışıyor. Üstümde beş tane<br />

anahtar çıkmıştı, onları işaret ederek, "bunların açtığı kapılan göstereceksin!..", "71'de de Aydınlıkçı<br />

bir kız vardı, onun üstünde de anahtarlar çıkmıştı 'söylemeyeceğim' dedi ama iki gün dayanabildi. Sen<br />

de vereceksin!.." Kim bu? Kafamda ışıklar birbiri ardına yanıyor. Bu sözler, '71'de İzmir'de yatan yoldaşları,<br />

beni eskiden tanıdığını belirten davranışları. "Drijan" sözcüğü! Bu kelimeyi ilk kez '71'de İzmir<br />

Sıkıyönetim Komutanlığının bizimle ilgili yayınladığı bir bildiriden duymuştum. Bu daha çok<br />

subayların kullandığı bir sözcük. Vururken adeta "hazır ol"a geçer gibi duruşu, saçlarının kesiliş biçimi...<br />

12 Eylül'ün hemen sonrası, vahşi, dizginsiz terörün devrimciler ve halk üzerinde fırtına gibi<br />

estirildiği günlerdi. İşkenceciler zafer sarhoşluğu içindeydiler, gün onlarındı!<br />

Haluk Zenger, 12 Mart 71'de İzmir Sıkıyönetim Komutanlığında adli müşavirdi. Tuğamirallikten<br />

emekliye ayrıldığını duyduğumuzda egemen güçlerin böylesine yetkin bir elemanlarını erken bir zamanda<br />

kızağa çekmesine şaşırmıştık. 1971'de ünlendiği işkencecilik mesleğini icra ederken karşımıza<br />

çıktı. Gizlemeye çalışmasına karşın böbürlenmesiyle kendini ele verdi. O dönemde İzmir'de yatan tüm<br />

yoldaşları yakından tanıyordu ve bizlere karşı özel bir kini vardı. Kendini kaybedip açık vermesinde<br />

de en büyük etken, duyduğu düşmanlık oldu. İstanbul lehçesiyle konuşuyor, kızdığı zaman ikinci heceyi<br />

uzatıp son heceyi kısa vurguyla söylüyor.<br />

12 Eylül sonrası örgütlere göre işbölümü yapmış olan işkence timlerini MİT düzeyinde organize eden<br />

birisiydi. Sanıyorum, benim sorguma eski tanışıklıktan dolayı doğrudan katılmıştı. Son kez, Birinci<br />

Şube'ye götürüldüğüm ilk günlerden birisinde karşılaştık. İncecik bir değnekle kafama dolu yağar gibi<br />

vuruyor, saçlarımı çekip yoluyordu. Hâlâ inadı kırılmamıştı. "Evleri, silahları, arkadaşlarını vereceksin,<br />

biz seninle asıl o zaman konuşmaya başlayacağız, örgütü konuşacağız..."<br />

Ona böyle bir konuşma nasip olmadı.<br />

1. ŞUBE, "İLK GÜN TAYİN EDİCİ BİR ÖNEM TAŞIYORDU"<br />

Bakırköy'den Gayrettepe'ye doğru yol alıyoruz. "Ulan i..., orada bir çözüldüğünü duyayım, madem<br />

39

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!