Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
örttüler ve ceketin gözlerime gelen kısmını elleriyle kapatıp, alt kısmından ancak ayağımın önünü<br />
görebileceğim kadarını aralık bıraktılar. Etrafıma birikmiş polisleri göremiyordum artık.<br />
Gayrettepe'ye ilk gelişim değildi bu. Beş yıl önce de gelmiştim buraya. O zaman yanımda kardeşim<br />
Aysel ve bir başka arkadaşım daha vardı. Girişte saatlerce ayakta bekletilmiştik. Kulağımıza gelen<br />
korkunç çığlıkları dinletmek için beklettikleri belliydi. Bir yandan da tehdit ediyor ve konuşmazsak<br />
bize de böyle işkence yapacaklarını söylüyorlardı.<br />
Gayrettepe'ye Ümraniye Karakolu'ndan getirilmiştik. Bir dolmuşta üzerimizdeki silahlarla birlikte<br />
yakaladıklarında ilkin bu semt karakoluna götürmüşlerdi. Dövmeye burada başladılar. Onlar silahların<br />
bize ait olduğunu kabul etmemizi istiyorlar, bizse kabul etmiyorduk.<br />
Önce üçümüzü de falakadan geçirdiler. Sonra işkenceyi benim üzerimde yoğunlaştırdılar. El ve ayak<br />
falakası sırasında bağırmıyorum diye kızıyorlardı. Onlar "bağıracaksın" diye üsteledikçe, ben inadına<br />
susuyordum. Bu inat oyunu, etrafımızda bizi seyreden polis ve askerler için eğlenceli bir seyir olmuştu.<br />
Benimle başa çıkamayınca Aysel'e geçtiler. Aysel, meydan okurcasına gülümsüyordu karşılarında. O<br />
zaman daha 17 yaşındaydı. Dayak atan polis Aysel'i hemen tanıdı. Meğer lisedeyken bir direniş nedeniyle<br />
gözaltına alındığında yine aynı polis dayak atmış ona. Adamın "Faşizm nasıl bir şeymiş" sorusuna,<br />
"senin gibi kapkara olur" dediği için Aysel'e kafayı takmış... Bir yandan bu olayı anlatıyor, bir<br />
yandan da Aysel'e rasgele, neresine gelirse aldırış etmeden vuruyordu.<br />
Ümraniye Karakolu bir sonuç alamayınca Gayrettepe'ye gönderdi bizi. Gayrettepe girişindeki çığlık<br />
konseri eşliğinde yapılan toplu sorgudan sonra her birimizi bir hücreye attılar. Sonra beni bir odaya<br />
alıp elektrik işkencesine başladılar. Bağırırsın bağırmazsın inadı burada da sürdü epey bir süre. Konuşmamamı,<br />
basit bir akıl yürütmeyle, "Militana Notlar"ı okumama bağlıyorlardı.<br />
Sonraki günlerde üçümüze de birkaç kez daha elektrik ve falaka işkencesi yaptılar. Karakoldaki ifadelerde<br />
direndik ve suçlamaları kabul etmedik. Sıkıyönetim Mahkemesi'ne çıktığımızda beni tutukladılar,<br />
Aysel'i ve diğer arkadaşı serbest bıraktılar.<br />
Bu ilk deneyimden sonra Aysel üç kez daha işkenceden geçti. Sonuncularda ağır işkenceler görmesine<br />
rağmen yiğitçe direndi. Özellikle 1981 yılındaki direnişiyle geleneğimize onurlu bir sayfa ekledi. Üzerinde<br />
falakadan askıya, elektrikten aç ve susuz bırakmaya kadar her yol denendi. Hırslanıp saçlarından<br />
tutarak yerlerde sürüklediler, saçlarını tutam tutam edip yoldular, ama konuşturamadılar. 1984 yılındaki<br />
İstanbul ölüm orucunda sakat kaldığında henüz 21 yaşında olmasına rağmen, olgun bir devrimcinin<br />
deneyimlerine sahipti artık.<br />
* * *<br />
Siyasi Şube'nin girişinde bir süre beklettiler öylece. Sonra usulen üzerimi aradılar. Ve arkasından aynı<br />
katta içinde bir ranza üzerinde yatak olan bir odaya götürdüler. Yatağın çarşaf ve yastığı üzerinde<br />
kurumuş kan lekeleri vardı.<br />
Beton duvarlarının dibindeki demir ranzadan ve bir masadan başka eşyası olmayan boş bir odaydı<br />
burası. Hastanedeki hareketlilikten sonra çok sıkıcı geldi bana. Oturduğum yataktaki kan lekeleri kokuyordu<br />
hâlâ. Bu, ciğerlerimden gelen kan kokusuyla birleşince midemi bulandırdı. Kusmamak için<br />
zor tuttum kendimi. Müthiş bir yorgunluk vardı üzerimde. Bu kısa yolculuk, bitkin düşmeme yetmiş<br />
de artmıştı bile. Bu haldeyken işkence yaparlarsa, bir saat bile dayanamaz ölürdüm. Öldürmek mi istiyorlardı,<br />
yoksa işkence yapmadan korkutarak bir sonuca ulaşmak mı?.. Bilemiyordum.<br />
Odaya girip çıkan polisler moralimi bozmak ve beni korkutmak için dır dır konuşup duruyorlardı.<br />
Kimi operasyonun büyüklüğünden, kimi takipteki ustalıklarından, kimi de örgütün sonunun geldiğinden<br />
söz ediyordu. Ses çıkarmadan katlandım bunlara. "Bekle" diyorlardı, "sana da sıra gelecek!..."<br />
177