01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sulamak ve gübrelemek de gerekiyordu. Bundan ötürü, hareketimiz, 12 Mart sonrası süreçte direnme<br />

geleneğine olan ilgisini daima canlı tutmuştur. Bir yandan, dünya devrimci literatüründen çevrilmiş<br />

"Darağacından Notlar", "Direnme Savaşı" gibi yapıtlar okunup bunlardan dersler çıkarılacaktır. Öte<br />

yandan, başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere, dönemin yiğitçe direnen devrimcilerinin bıraktıkları<br />

mirasa sahip çıkılıp, bu, geçmişte edinilen deneyimlerle birleştirilecek ve kadro eğitiminin konusu<br />

haline getirilecektir.<br />

Toprağa atılan tohumların boşa gitmeyeceklerini, birgün mutlaka filiz verip çiçeğe duracaklarını tahmin<br />

etmek zor değildir. Nitekim 12 Mart sonrasında hareketimizin ilk direniş destanını, zaten hep<br />

ilklerden olma onurunu taşıyıp durmuş üstün nitelikli komünist önder Osman Yaşar Yoldaşcan yazmıştır:<br />

1976 yılında bir çatışma sonucu yaralı olarak yakalandığında tek kelime konuşmamakla kalmadı,<br />

üstelik işkencecilere sahte kimliğindeki "Veli Ala" adını kendi adıymış gibi yutturmayı da başardı.<br />

Cezaevinden kaçırılıncaya değin de gerçek kimliği açığa çıkmayacaktı.<br />

Aynı yıl Fatih Öktülmüş de Adana'da yakalandı. Fatih, bir korkak olmadığını, aksine bir devrim kahramanının<br />

mayasıyla yoğrulduğunu işkencedeki direnişiyle kanıtlıyordu. Cellatları, ne poliste ne de<br />

cezaevinde bütün inatlarına karşı boyun eğdiremediler ona. Üstelik cezaevinden çıktıktan sonra 1978<br />

yılında İstanbul'da tekrar yakalandığında çok daha görkemli bir şekilde direnecek ve konuşmak şöyle<br />

dursun, tutanakları imzalamayı bile reddedecekti. Fatih'in bir başka yönü de Diyarbakır<br />

işkencehanelerinde sır vermektense ser vermeyi tercih ederek ölen Gökhan Edge gibi genç devrimciler<br />

yetiştirmesiydi.<br />

Devrimci gelenekler en gür şekilde gelişebilecekleri ortamı, Marksist-Leninist bir ideolojik-politik<br />

çizgiyle kucaklaşmış komünist örgütlenme alanı üzerinde bulurlar. Hareketimiz 1979 yılı başlarında bu<br />

alanı hazırlamıştı, dolayısıyla direniş geleneği süreklileşebilir ve bütün örgüt çapında pekişebilirdi<br />

artık. Bu yeni ortam, ilk ürünlerini henüz fazla deneyimli olmayan genç komünistlerin özverili ve cesur<br />

direnişlerinde vermiştir. Polisler, 1980 yılında Hacı Köse'den kendisini hastaneden –İskenderun–<br />

kaçırmak isteyen yoldaşının ya adını ya da kendi canını istediklerinde, o tereddüt etmeden canını verecektir.<br />

Yine aynı yıl İstanbul'da genç devrimci Songül Kayabaşı onurlu bir yaşam uğruna canını feda<br />

etmiştir. 1980 yılında Adana ve İstanbul operasyonlarında ele geçen diğer yoldaşlarımızın yaptıkları<br />

ise, artık bir kez açılmış olan bu yolu genişletip ilerletmekten ibarettir.<br />

12 Eylül 1980 darbesi, başka birçok şeyde olduğu gibi, devrimci hareketin gelişiminde de köklü bir<br />

dönemeçtir. Darbeden sonra politik terörün bütün biçimleri yan yana uygulanmakla kalmamış; bunlar<br />

en şiddetli, en acımasız biçimler de almıştır. En hayvansı biçimlere bürünen işkence emniyet binalarında,<br />

karakollarda, tümen ve tugaylarda, hapishanelerde, hatta meydanlarda pervasızca uygulanmaya<br />

başlamıştı. Yeni yöntemler gündeme getiren, gözaltı süresini 90 güne uzatan ve öldürmekten kaçınmayan<br />

işkenceciler, her zamandakinden daha küstah, daha saldırgan ve daha acımasızdılar. Böylelikle, bu<br />

yeni koşullar, öne çıkmış bulunan direnme unsurunu komünistliğin ve devrimciliğin önemli bir kıstası<br />

haline getiriyordu. Ama ne var ki eskiden olabildiği gibi direnmede onuruna düşkünlük, inatçı olmak<br />

ve arkadaş sevgisi gibi özellikler tek başlarına yetiniyorlardı artık. İçerdiği ideolojik, politik, örgütsel<br />

ve ahlaki faktörler nedeniyle bütünsel nitelikler isteyen direnme eylemi, nispeten yeni olan bu<br />

muhtevasıyla sınavların en zor bölümü olmuştur adeta.<br />

Ne yazık ki darbe karşısında politikaları ve örgütsel yapıları sarsılan, bunu paniğin izlediği, ve üstelik<br />

direnme geleneklerini süreklileştirememiş sol örgütlerin birçoğu bu yeni duruma ayak uydurup, ağır<br />

işkenceleri göğüsleyemediler. Polisteki çözülmeler birbirini izleyince, işkence, örgütlerin çökertilmesinde<br />

başlıca silah haline geldi. Polis operasyonlarının ve askeri savcıların iddianamelerinin asıl kaynağı<br />

işkenceyle elde edilmiş bilgilerdi. Direnenlerin sayısı öylesine azdı ki, bunların soylu çabaları<br />

dahi bu örgütleri ayakta tutmaya yetmiyordu. Korkunç işkenceler altında çözülen in-sanları aşağılamak<br />

gibi bir amacımız yok, ama önderlerinin hemen tamamı, kadrolarınınsa yüzde doksanbeşi az ya da çok<br />

çözülen örgütler vardı.<br />

Direnme geleneğinin çok eskiden beri kök saldığı ve bu yeni duruma ayak uydurmaya hazır bir birikime<br />

eriştiği hareketimizde ise, kadrolarımızın çoğunluğu direndiler. Gerçi çözülenler ve hainler de<br />

çıktı ama bunların sayıları fazla değildi. İşkence silahı, öncü müfrezemizin çelik zırhına işlemedi ve<br />

onun çökertilmesinde kullanılamadı. Yoldaşlarımız istisnasız işkence gördükleri bütün şubelerde dos-<br />

26

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!