01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ASLA UNUTMAYACAĞIZ, ASLA BAĞIŞLAMAYACAĞIZ!<br />

Bugün 8 Mart. Bugün de sabah erkenden yatağımdan doğruldum. Bir harekette ayağa fırlayıp, pencerenin<br />

camını biraz araladım. Güneş ağır ağır yükseliyordu. Ömrüm boyunca güneşin doğuş ve batış<br />

anlamdaki kızıllığını hep seyrettim, seyretmeye doyamadım. Çocukluğumdan beri hep kızılı, ateşi çok<br />

sevdim. Yanan ateşe dokunmak, alevlendirmek en büyük zevkim. Demirhanede yanan ateşi körükleyip,<br />

tavı gelen demire balyozla vurup, istediğim şekli vermek zevkle yaptığım bir uğraştı hep.<br />

Bir anda gözlerim karşıdaki adalara, denize ve İstanbul'a kayıverdi. Ne kadar doyumsuz bir güzelliğin<br />

var İstanbul! Baskının, sömürünün, mücadelenin, grev ve direnişlerin en fazla yaşandığı şehir! Proletaryanın<br />

kalbinin attığı güzel kent. Sabah erkenden kalkıp işine yetişmek için yola koyulan ana, baba<br />

ve kardeşlerimiz nasıl da acele ediyorlar. Yıllar önce ben de böyle yapmaz mıydım? Haydarpaşa'da<br />

tren durur durmaz nasıl da coşkulu ve hızla inerdik vagonlardan. Bir sevinçle sevgiliye koşarcasına<br />

yürür, rayların üzerinden sek sek oynarcasına nasıl da koşardım. Sabahları atölyenin önüne bu coşkuyla<br />

gelip, tıpkı arıların kovanlarına doldukları gibi kapıdan girerdik. Akşamları, yine aynı kapıdan<br />

insan seli boşanırcasına çevreye dağılıverirdi...<br />

Bugün başka bir gün. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 1910 yılında Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da<br />

toplanan Sosyalist Kadınlar Birliği'nin 1. Kongresinde Çlara Zetkin'in önerisi büyük bir coşkuyla<br />

oy birliğiyle kabul edildi. O yıldan bu yana 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor.<br />

Ama ülkemde faşizmin zulmünden kutlanamıyor.<br />

Erkenden evden çıkıp, İstanbul'daki işlerimi bitirmek için aceleyle yola çıktım. Öğle sonuna kadar<br />

işlerimi bitirip, Kadıköy'e geçmek için Eminönü'nden vapura bindim. Vapurun hareket etmesiyle denizin<br />

rüzgarı yüzüme vuruyor. Ellerim cebimde, ayakta duruyorum. Gözlerim uzaklara, denize, Salacak,<br />

Kızkulesi, Boğaz'a doğru kayıyor. Haydarpaşa'ya yaklaştık. Karşımda çirkin bir dev gibi yükselen<br />

Selimiye Kışlası. Dıştan ne kadar da görkemli gözüküyor. Oysa taş duvar, tıpkı kapitalizm gibi o da<br />

çok çürük ve kof, biliyorum. 12 Eylül öncesi ve sonrası binlerce komünist, devrimci demokrat ve<br />

emekçinin gözaltında tutulup, işkenceden geçirildiği işkence yuvası burası. Gözlerim Selimiye'den bir<br />

türlü ayrılmak istemiyor. Devrim sonrasında burasını müze yapabileceğimiz düşüncesi peydahlanıyor<br />

birdenbire kafamda. Böylesine tatlı ve güzel bir duygu, asırlık zulüm ve işkence yuvasının daha hoş<br />

gözükmesine neden oluyor. Kavgamızın haklılığı, güzelliği ve başarısı İstanbul'u ve güzelliğini nasıl<br />

da değiştiriverecek diye düşünüyorum. Vapur Selimiye hizasını geçti. Oysa bende geleceğe uzanan bu<br />

düşünce seli hâlâ durmuş değil.<br />

Vapurun iskeleye çarpışının sarsıntısıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Yeni bir yolculuk için otobüs<br />

bileti aldım. Bir yoldaşla görüşmek için kahvehaneye gittim. O da beni bekliyor. Yanına oturdum, Çay<br />

içiyoruz. "Şu köşedeki masada oturan iki kişi vardı. Durumları hoşuma gitmedi. İstersen çayını iç kalkalım"<br />

dedi. Çayımı bitirdim. Kalktık. Yol boyu sohbetliyoruz. Her söylediğini kafama işliyorum.<br />

Kadıköy Çarşı Durağında el sıkışıp vedalaştık. "Çok dikkatli ol, sen bana lazımsın" dedi. Güldüm.<br />

"Merak etme yoldaş" diyerek ayrıldık.<br />

Sokak aralarından Kadıköy Seç otobüs terminaline giderken bir yandan da etrafımı kontrol ediyorum.<br />

Faşizmin zulmü altında hayatımızın doğal bir parçası olmuş bu kontrol. İşte şimdi Aysel Zehir yoldaşın<br />

evinin önünden geçiyorum. Gidip, "merhaba can yoldaşım! Nasılsın?" diyemedim. Ne kadar<br />

üzücü! Bu acı ve sevinç içinde terminale vardım.<br />

Bekleme salonunda gazetelere bir göz attım. Kapıdan biri girip "Son araba kaçta kalkıyor" diye sordu,<br />

gitti. Bu kişinin yüz ifadesi dikkatimi çekmişti. İçimden bir ses bunun polis olabileceğini söylüyordu.<br />

Etrafı kontrol ettim. Herşey normal görünüyordu.<br />

Yolculuk saati geldi. Terminal şoförü "abi araba geldi, gidelim" dedi. Servise bindim. Arabada benden<br />

başka yolcu yoktu. Şoför ve bir de muavin vardı. Şoförün arkasında oturuyorum. Bugün yaptığım işleri<br />

düşünüyorum. Bitirdiklerime sevindim. Bazılarını bitiremeden geri dönüyorum diye üzülüyorum.<br />

156

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!