01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

küfürler ve hakaretler savurup, "geberteceğim seni" diyerek tekrar saldırdı. Odadan dışarı çıkardılar.<br />

Salondaki duvarın yanında bekletiyorlar. Gelip geçen "Dik dur lan! Elini düz tut" deyip vuruyor. Odasından<br />

şefin avaz avaz bağrışmaları kulağıma geliyor. "Bunların hepsi katil, cani. Hiçbiri konuşmuyor.<br />

Ah! birini çözsem, TV'de konuşturabilsem" diye bağırıyor.<br />

Akşama doğru Yaşar'ı sorgudan getirdiler. Beni götürerek 1. Şube müdürü Mete Altan'ın bulunduğu<br />

odaya aldılar. Yanında dört erkek, bir bayan ("Yenge" dedikleri) polis var. Mete Altan yanıma geldi.<br />

"Otur bakalım. Seni tanıyoruz oğlum. Daha önce de geldin. Arşivlerde resimlerin var. Sen bilime<br />

inanmıyor musun?" "Evet, inanıyorum." "O zaman bilimin bulduğu parmak izine inanman gerekir.<br />

Çünkü parmak izlerin bizde var. Ve sana uyuyor. Neden kimliğini kabul etmiyorsun? Yeni gelsen<br />

neyse. Bu resimler senin iyi bak!.." Ellerindeki resimleri gösterdi. "Bana benzeyebilir. Ama ben değilim.<br />

Sizler yanılıyorsunuz. Daha önce de gelmedim" demem üzerine ağzından salyalar akıtarak üzerime<br />

saldırdı. Boğazımı sıkıp kafa vuruyor. Peşi sıra yumruk ve tokatlar yüzümde patlamaya başladı,<br />

işkencecinin bu kontrolünü kaybetmesi karşısında kendimden emin ve güvenli bir şekilde, "Niye beni<br />

dövüyorsunuz? Bu yaptıklarınız işkencedir. Beni birine benzettiniz, sakin olun" diyorum. Sözümü<br />

bitirmeden kesiyor: "Sen manyak mısın lan?.. Sen sorduklarımıza cevap ver. Boşver bu kibarlığı!.."<br />

Bu kez "Üzerinde kaç lira vardı?" diye soruyor "Yenge." "31.960 TL vardı." "Aa!.. cebindeki parayı<br />

kuruşu kuruşuna biliyor. Peki, kendi kimliğini nasıl bilmiyorsun?" "Benim asıl kimliğim bu. Ama<br />

sizler yanılıyorsunuz. Bırakın gideyim..." "Yeter lan!" Tokatlar suratıma peşi sıra inmeye başlıyor. Bu<br />

duruma gülüyorum. "Bu deli. Baksana gülüyor hiçbir şey olmamış gibi. Bu örgütün hepsi deli. Sopanın<br />

karşısında gülüyorlar. Bunu götürün öldüreceğim. Elimde kalacak şimdi!.." Tehditlerle dışarı çıkarıyorlar.<br />

Üçüncü gün de böylece dörde devriliyor.<br />

Önce Yaşar'ı aldılar. Hep Yaşar'ı önce götürüyorlar. Dönüşte beni alıyorlar sorguya. "Kobra" geldi<br />

yanıma. "Haydi kalk yürü! Dikkat et düşme! Merdivenlerden ineceğiz" diye uyarıyor. Aşağıdaki hücrelerin<br />

yanındaki işkence odasına götürüyor. Kendi aralarında önce falaka mı atalım yoksa elektrikle<br />

mi başlayalım diye tartışıyorlar. Biri geldi. "Falakayı boşverin. Önce geldiğinde çok falaka yedi. Etkisi<br />

olmuyor. Bunu eskiden de tanırım. Geldiğinde görmediniz mi? Sopa attıkça gülüyor." Falaka mı elektrik<br />

mi tartışması sonunda askıda elektrik vermekte karar kıldılar. "Şimdi elektrik verelim de gör. Bak<br />

nasıl konuşuyorsun?" Ben de dalga geçerek, "Elektrik romatizmalara iyi geliyormuş, duyduğuma<br />

göre" dedim. Bunun üzerine küfürler savurarak hepsi birden saldırdılar üzerime. "Soyun bakalım,<br />

şimdi görürsün. '80 yılında bu kadar uzman değildik. Avrupa'da kurs gördük. Bu işlerde uzmanlaştık.<br />

Biraz sonra dünyanın kaç bucak olduğunu kavrarsın." Üzerimdeki elbiseleri ağır ağır çıkarmaya başladım.<br />

Bazen arada "bunu da çıkarayım mı?" diyorum. "Tabii çıkar, çok konuşma, gevezelik yapma."<br />

Uzun kalın bir sopa getirdiler. Kollarımı açık bir şekilde bu sopaya sardılar. Sandalyenin üzerine çıkardılar.<br />

Kollarıma bağlı olan sopayı iki ucundan iki dolabın üzerine yerleştirdiler. Sağ el başparmağıma<br />

ve penisime elektrik uçlarını bağladılar. Ayaklarımın altındaki sandalyeyi çektiler. "Gösteri başlıyor.<br />

Yok mu seyreden?" diye birbirlerine takılıyorlar. Bir yandan manyetonun sesi geliyor. Bir yandan<br />

da elektrik akımı vücudumu ağır ağır sarmaya başlıyor.<br />

Manyetoyu hızla çevirirken, "Bağır lan bağır! Bağırmazsan ciğerlerin parçalanır. Bağır da rahatla"<br />

diyor. Bir başkası, "Bunlar bağırmaz. Bağırmayı zaaf olarak görürler. Orak-Çekiç'in yazdıklarından<br />

etkileniyorlar. Direnme savaşı veriyorlar. Yazıldığı gibi kolay değil burası. Granitten duvar olmak<br />

herkese nasip olmaz oğlum. Yazması okuması kolay ama burada kolay değil." Söyledikleri sözler moralimi<br />

bozmuyor. Aksine coşkumu daha fazla arttırıyor. Sağ kolum sopaya iyi sarılmadığından ağır<br />

vücudumu aşağı çekiyor. Kollarım duyarlılığım kaybetti. Ara verip ayağımın altına sandalye koydular.<br />

"Biraz dinlen. Bu başlangıç. İlerde daha değişik yöntemlerimiz var."<br />

Verilen arada hemen sözlü saldırıya geçtim. "Daha önce elektrikçilik yaptım. Bu akımlara vücudum<br />

bağışıklık kazandı. Bana bir etki yapmaz bunlar." Hepsi birden üzerime saldırıyor. Tim şefi "Bu...<br />

TİKB dışarıda elektrik veriyor, sopa atıyor ki bağışıklık kazanmış bedenleri. Sizler normal insan değilsiniz<br />

oğlum. Vücutlarınız normal duyarlığını yitirmiş. Hayvan dahi bu kadar duyarsız olamaz." Bu<br />

sözler ağrıma gidiyor, İşkenceciler insanlıktan nasibini almamış, insanlaşamamış hayvanlar değil mi<br />

zaten? Direnişimizin altında yatan gerçeği elbette anlayamayacaklar.<br />

160

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!