Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Hareketimizin, temellerinin ilk atıldığı 12 Mart döneminde, çevre olmaktan gelen çok sayıda zaafları<br />
vardı. Ama bu dönemde Marksist-Leninist bir çizgiye ve örgütlenmeye sahip olmamakla birlikte, daha<br />
o zamandan militan ve savaşçı bazı özellikleri vardı. Bu militan özelliklerin tutarlı, sürekli, bütünlüklü<br />
ve sağlam bir nitelik kazanabilmesi için, küçük burjuva sosyalizminin çerçevesinin aşılması ve Leninist<br />
bir profesyonel devrimciler örgütünün yaratılması gerekiyordu. Nitekim hareketin kendi kendini<br />
aşma sürecine girdiği ve hatalarından arınmaya çalıştığı daha sonraki yıllarda, Marksizm-Leninizme<br />
ve proletaryaya yöneldikçe küçük burjuva devrimciliğinden adım adım uzaklaştı ve komünist niteliklerini<br />
geliştirdi. Bu hedefe kendiliğinden değil, modern revizyonizme ve küçük burjuva sosyalizmi türlerine<br />
karşı uzlaşmaz bir mücadele içinde, bürokratik ve liberal kokuşmuşluklar bir tarafa itilerek ve pek<br />
çok sert sınıf mücadeleleri ortasında varıldı.<br />
1979 yılı, hareketimizin, bir yandan küçük burjuva devrimciliğinin son zincirlerini de kırarak Marksizm-Leninizme<br />
evrildiği, bir yandan da grup yapısına son verip komünist bir örgüt haline geldiği<br />
tarihsel bir dönüm noktasıydı. Çünkü artık Leninist ilke ve normlar etrafında örgütlenmiş bir profesyonel<br />
devrimciler örgütüne ve özü itibariyle Marksist-Leninist olan bir genel siyasi platforma sahipti. Bu,<br />
aynı zamanda her türden oportünizmle araya net sınırlar çekmek, çürük ve sallantılı unsurları dışta<br />
bırakarak demir disiplinli, kanatlardan arınmış, düşünce ve eylem birliğine sahip bir yapı kurmak da<br />
demekti. Daha sonraki yıllarda kadroların siyasi bilinçlerinin ve deneyimlerinin ilerletilmesi, profesyonel<br />
devrimcilik kıstaslarına göre yetiştirilmesi, küçük burjuva yaşam tarzından koparılmaları ve<br />
proletaryanın korkusuz savaşçıları haline getirilmeleri bu zemin üzerinde sağlanacaktı. Böylelikle,<br />
kitle bağları henüz zayıf ve kadro sayısı az, ama ideolojik ve siyasi bakımdan sağlam, devrimci ilke ve<br />
değerlere bağlı, sert mücadeleler içinde pişerek deneyim kazanmış bir komünist müfreze yaratılabildi.<br />
12 Eylül darbesi gerçekleştiğinde, hareketimiz, yeraltının ağır koşullarına kendini uyarlayabilecek,<br />
faşizme karşı direnişini yolunu şaşırmadan ve paniğe kapılmadan sürdürebilecek durumdaydı. Çünkü<br />
birinci olarak Marksist-Leninist bir çizgiye, ikinci olarak sağlam bir profesyonel devrimciler örgütüne,<br />
üçüncü olarak kararlı bir önderliğe ve dördüncü olarak da yeterince pratik deneyime sahip militan<br />
kadrolara sahipti. Nitekim tasfiyeci oportünistler panik halinde mücadeleyi terkedip, peş peşe yedikleri<br />
operasyonlarla çökertilirlerken, bu özellikleri sayesinde hareketimiz, hem mücadele etmeyi, hem de<br />
ayakta kalmayı bir arada götürebildi. Üstelik bu zor koşullar komünistlere özgü kararlılık, cesaret,<br />
uzlaşmazlık Ve fedakârlık gibi niteliklerin gelişip güçlenmesini de sağladı.<br />
İşte, kadro ve taraftarlarımız işkence tezgâhının zor sınavlarına girmeden önce böyle bir süreç yaşadılar.<br />
Bu süreç, işkencede direnebilmek için gerekli asgari ideolojik, politik ve örgütsel koşulları içinde<br />
barındırmaktaydı. Ne var ki sözkonusu asgari koşullara rağmen, eğer işkenceye karşı direniş alanında<br />
diğer bazı özel faktörlere sahip olunmasaydı, yine de bu denli başarı sağlanamazdı.<br />
Sözünü ettiğimiz faktör, hareketimizin devrimci mücadele gelenekleri karşısında takındığı politik tavırda<br />
düğümlenmektedir. Çeşitli örgütlerin polis karşısındaki iflaslarında, tarihteki direniş mirasıyla<br />
sağlıklı bir bağ kuramayışları önemli bir rol oynarken, hareketimiz daha oluşma döneminden itibaren<br />
işkencede direnme geleneğini devralıp, onu süreç içinde kendine mal etmekle bu grafiği tersine çevirmeyi<br />
başarmıştır.<br />
İşkencede direnme, birbirlerinden farklı alanlarla ilgili olsalar da, tıpkı grev, işgal, barikat savaşı, partizan<br />
savaşı vs. gibi işçi sınıfının siyasal mücadele kültürüne mal olmuş devrimci bir gelenektir. Komünist<br />
ve işçi sınıfı hareketinden çok daha eski olan bu gelenek, zaten yüzyıllardan beri ezilen sınıfların<br />
ilerici öncüleri tarafından kendi varlıklarını korumak için bir savunma silahı olarak kullanılmaktaydı.<br />
Dünya proletaryasının öncü bölükleri bu devrimci mirası kendilerinden önceki devrimci demokratik<br />
hareketlerden veya birbirlerinden devralarak kendi hazinelerine kattılar, onu koruyup zenginleştirdiler.<br />
Dünya proletaryası ve ezilen halklar kurtuluş mücadelelerinde bu alandaki geniş ve zengin mirasa ancak<br />
bu sayede sahip olmuşlardır.<br />
Toplumda yer etmiş adet ve önyargı gibi gerici geleneklerin amansız bir düşmanı olan Lenin, tarihte<br />
saklı bulunan mücadelemize uygun devrimci geleneklere sahip çıkmanın en iyi örneklerini verir bize.<br />
Mücadeleye ilk başladığı yıllardan itibaren Lenin, gerek daha önceki ilerici sınıf ve grupların, gerekse<br />
işçi sınıfı hareketinin geçmişinde bulunan zafer kazanmaya hizmet edecek devrimci karakterli mücadele<br />
geleneklerine sahip çıkmak ve onları koruyup geliştirmek gereğini birçok defalar vurgulamıştır.<br />
24