01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kayıtsız şartsız savunduğumu söyledim. Sonra aleyhimdeki suçlamaları reddettim, ve sadece, polisin<br />

haksız yere üzerine suç attığı üç kişinin durumunu düzelten bir ifade vermekle yetindim.<br />

Savcı şaşırmıştı:<br />

"Sen buna ifade mi diyorsun? Avukatına avukatlık yaptın sen sadece. En kötü savunma inkârdır. Ya<br />

polisin iddialarına uygun bir savunma yaparsın, ya da idam cezası alırsın. Benden söylemesi..."<br />

Yanıt vermedim. İdamsa idam anlamına gelen bir baş hareketi yapmakla yetindim. Anlattıklarımı gönülsüz<br />

gönülsüz, daktiloya geçirtti. İfadem bitince dikkatle okudum ve altını imzaladım.<br />

İnzibatlar ellerimi arkadan kelepçelediler. Dışarı çıktık. Selimiye'nin avlusuna tembel tembel yağmur<br />

çiseliyordu.<br />

14<br />

Şube'de bunalan herkesin gönlünde bir an evvel cezaevine gitmek yatar. Sanılır ki cezaevinde rahat bir<br />

nefes alınacak, hiç olmazsa kimse karışmadan uyunabilecek, havalandırmada gezilebilecek, sigara<br />

içilebilecek... Selimiye'ye gelinceye dek ben de öyle sanıyordum.<br />

Oysa cezaevleri hiç de öyle değildi o günlerde. Selimiye Cezaevi, geçen yüzyıldan kalma bir ahırdan<br />

bozulmuştu. Taş duvarları bir metreden kalındı. Rutubetliydi. Ne güneş alıyordu, ne de dış dünyayla<br />

bir irtibatı vardı. Kısacası, berbat bir yerdi ve Şube'deki hayallerimi çok çabuk yıktı.<br />

Gestapo suratlı bir havacı astsubay daha kapıdan girer girmez hepimizi karşısına dizip uzun bir cezaevi<br />

yönetmeliği okudu: İstiklal Marşı söylenecek, hazırolda durulacak, tekmil verilecek, yemek duası<br />

okunacak, spor yapılacak, Tek Tip Elbise giyilecek... Hepsini reddettik, hiçbir yaptırıma uymayacağımızı<br />

söyledik elbette. Tehditler, dayaklar ve sorgulamalar da asıl bundan sonra başladı.<br />

Tahliyelerden sonra sayımız dörde inmişti. Ama poliste çözülen şoför burada da yan çizince üç kişi<br />

kaldık direnen... Daha kötüsü, cezaevindeki elliyi aşkın kişiden yaptırımlara uymayan yoktu. Koridordan<br />

marş ve tekmil sesleri geliyordu. Fakat ne onları, ne de birbirimizi görebiliyorduk; her birimizi bir<br />

hücreye dağıtarak aramızdaki iritibatı kestiler. Tek Tip Elbise giymiyoruz diye, giysilerimize de el<br />

koydular. Sadece bir don, bir atlet kaldı üstümüzde. En basit haklarımızı bile elimizden almışlardı<br />

üstelik. Ne kantin, ne güneş, ne sigara... Yalnız dayak, sorgu, yasak ve soğuk!<br />

Son atıldığım yer, içinde kırk kişilik yatak bulunan 7. koğuştu. Koskoca koğuşta tek başıma kalıyordum.<br />

Hava soğuktu, ama koğuş daha da soğuktu. Sabah 6'dan gece saat 10'a kadar tir tir titreyip duruyordum.<br />

Sırf soğuktan yılıp teslim olayım diye yatağa girmemi yasakladılar. Bu yasağa uymak zorunda<br />

değildim, yatağa girdim ve battaniyeyi üzerime çektim. Birkaç dakika sonra askerler geldiler ve<br />

derhal yataktan çıkmamı istediler. "Gidin söyleyin teğmeninize çıkmıyorum," dedim istifimi bozmadan.<br />

Gittiler, beş dakika sonra geri geldiler; ama dövmek için... Hiçbir şey söylemeden evire çevire<br />

dövdüler. Hem de Amerikan filmlerindeki dayak sahnelerine özenerek. Ama en az izle en fazla işkence<br />

yapmayı iyi beceren polisin yanında çok acemi kalıyorlardı: Daha ilk dakikada bir kaburga kemiğimi<br />

kırdılar. Tenim komando elbisesi giymişim gibi rengârenk oldu.<br />

Onbirinci gün dördümüzü birden idare kısmına çağırdılar. Vardığımızda, Adana'dan gelmiş polisler<br />

cezaevi müdürü yarbayın odasında bizi bekliyorlardı; ellerinde telsizleri ve akrep silahları ile... Bu,<br />

aşağı yukarı bir ay da Adana Polis Koleji'nin işkence odalarında misafir olacağız demekti. Aslanın<br />

ağzından kaplanın ağzına düşüyorduk yani... Ama demir bir leblebi olduğumuzu göstermek de boynumuzun<br />

borcu olsundu! İşkence onlardan, direnmek bizdendi.<br />

Mavi bir polis minibüsüne bindirdiler, birbirimize ve ayrıca koltuğa kelepçelendik, araba hareket etti.<br />

Gökyüzü, aniden yağmur ve fırtına kopuverecekmiş hissini veren, iri lacivert damarlı, koyu gri bulutlarla<br />

kaplıydı. Denizin üstünü boydan boya örten sisler bulutlara asılıymış gibi duruyorlardı. Bir zamanlar<br />

üzerinde yürüyüp yanlarından geçtiğimiz yollara, tenha sokaklara, sıra sıra evlere, acele acele<br />

103

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!