Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ler. Sessiz bir bekleyiş egemendir, kimisi heyecanlı, bazdan tedirgindir. Saat 9:00-9:30 sulandır ve<br />
birden içeriye ellerinde ince sopalarla bağırarak birkaç işkenceci girer, sürekli bağırır, küfrederler,<br />
sudan gerekçelerle bazen herkesi sıra dayağından geçirirler, bazen birkaçını döverler. Orada o anda<br />
kuraldışı bir davranışta bulunup bulunmamanın bir önemi yoktur onlar için. Sorgu öncesi bir nevi ön<br />
yumuşatma operasyonudur bu. Tedirginliği paniğe dönüştürmektir amaç.<br />
Burada konuşmak, bir şey alıp vermek yasaktır. Herkes duvar dibinde ayakta ya da çökmüş durumdadır.<br />
Kimi zaman içerden çıkıyor gibi kapıyı kapatır, bir köşede dikilirler. Onları fark etmeyip bir konuşan<br />
oldu mu hışımla saldırıp, tekme ve yumruklarla girişirler. Bu sık sık uyguladıkları bir "oyun"dur.<br />
Bu "oyun"dan sadistçe bir zevk alırlar. İlk zamanlar bu tuzağa düşüyordum. Getirilenlere moral vermek<br />
için konuşmaya başladığımda sözüm ağzımda kalıyordu. Benden daha çok da benimle konuşanları<br />
dövüyorlardı. Günler ilerledikçe insan ustalaşıyor, bulunduğu mekânı daha iyi kavrıyor, duyuları<br />
keskinleşiyor. Kapıdan giriş ve çıkışlarını rahatlıkla kontrol edebilecek hale geliyorum.<br />
Dev Yol, Dev Sol, TKP/ML operasyonları sürüyor bu günlerde. Yaygın çözülmeler oluyor, örgütsel<br />
sınırların belirsizliğinin, legalizmin diyeti ödeniyor, polis, bir bölgeden öbürüne, oradan da bir başkasına<br />
sıçrıyor. DS operasyonundan getirilen bir arkadaşla konuşuyoruz. Bakırköy'de başlayan operasyon<br />
Beşiktaş'a doğru genişliyor. "Nasıl?" "iyi değil, şu ana kadar yakalananlar taraftarlardı, örgüte<br />
sıçradı." O sıra kadro düzeyinde birisi sorgulanıyor DS'dan. İki gündür direniyordu, direncinin zayıflamaya<br />
başladığını hissediyorum. Eskisi gibi kararlı bir şekilde yadsımıyor işkencecilerin söylediklerini.<br />
Kabul de etmiyor fakat suskunluklarından işkenceciler de anladılar ikircikli bir noktaya geldiğini,<br />
işkencenin şiddetini artırıyorlar. "Çözülecek, iki gün daha direnebilse daha fazla yüklenmezler" diyorum.<br />
"Seans" bitse, konuşabilsek! Az sonra çözülmüş kızı götürüyorlar karşısına. Konuşmalarını duyuyoruz,<br />
belli belirsiz. Son direnci de kırılıyor. Oysa, dirense operasyon bir noktada duracak,<br />
işkenceciler örgütün daha üst noktalarına doğru sıçrayamayacaklar. Dirense, işkencecilerin umudu<br />
kırılmaya başlayacak, fakat o işkencenin bitmesinden başka bir şey düşünmüyor o anda. Biraz sonra<br />
ele verdiği insanlarla kendisinin de yüz yüze geleceğini, bunun utancını ömrü boyunca taşıyacağını<br />
bile düşünemiyor. Kızın söylediklerini kabul ediyor, bunun ötesine geçmemeye çalışıyor. Umduğunun<br />
aksine, işkenceciler böyle durumlarda her zaman yaptıkları gibi daha şiddetlendiriyorlar işkenceyi.<br />
Soru bile sormuyorlar. Tecrübeleriyle biliyorlar, biraz sonra herşeyi söyleyecek. Bir kere direnci kırıldı<br />
mı tutunabilmesi çok güç. Hatta, kimisi böyle zamanlarda yalvarmaya başlar işkencecilere, dayağı<br />
durdurmaları için. "Konuşacağım" diye bağırır, hiç aldırmaz, sürdürürler işkenceyi. Bir süre sonra<br />
dururlar, "şimdi anlat, eğer bir tek şeyi unutur ya da bizi atlatmaya kalkarsan..."la başlar birisi. Sonuna<br />
kadar çözülür birçoğu bu noktaya gelindiğinde. İçlerinde polisin sormadığı, bilmediği şeyleri bile söyler<br />
kimileri, işkenceden kendisini kurtarmak dışında hiçbir şey düşünmeyecek kadar sefilleşmiştir.<br />
Kimisi, soruşturma alanına girmeyen bazı şeyleri gizler. Çözülme başladıktan sonra bir noktada durup,<br />
tekrar direnmeye başlayanlar ise çok azdır. Bu noktadan sonra direnmenin bedeli ağırlaşmıştır,<br />
işkenceciler, zaafını bildikleri için çok yüklenirler. Yine de çözülmenin utancıyla derinden sarsılan, bir<br />
iç deprem geçirip direnmeye başlayanlar olmuştur. Mücadeleye verdikleri zarara karşın bu insanların<br />
işkence korkusunu yenerek direnmeleri bir dönüşümün başlangıcı, ileri atılmış bir adımdır. Sanıyorum,<br />
yukarda sözünü ettiğim kız arkadaştı; direnmeye başladı ve başardı.<br />
Bir TKP/ML taraftarını ve sorumlusunu getiriyorlar bir başka gün odaya. "Sorumlusu" işkenceden<br />
çıkmış, yarı baygın. Onunla konuşmaya çalışıyor, soruyor: "îyi misin?" Kesik hırıltılı cevaplar veriyor<br />
diğeri: "Sık dişini, sık dişini!.." Güç vermeye çalışıyor. Bana dönüp, "konuş onunla, direnmesini<br />
söyle!" Konuşuyorum: "Sen İbrahim Kaypakkaya'nın yoldaşısın. Direnmelisin. İbrahim ölümü hiçe<br />
saydı". Sempatizan, heyecanlı kesik bir sesle "Sık dişini... Biraz daha dayan, çoğu gitti azı kaldı!" diye<br />
fısıldıyor durmaksızın. "Söylediklerimi anlıyor musun?" diyorum. Önce cevap vermiyor, yineleyince<br />
belli belirsiz başını sallıyor. Tüm vücudu acı kesmiş fakat asıl önemlisi beynini kemirmeye başlayan<br />
kurt! Çözülme başlangıcı olan tehlikeli bir noktaya doğru kaydığını hissediyorum. "Ne zaman bitecek<br />
bu işkence!?" diye düşünmeye başladı. Bu soruyla başlayan iç tartışma, yıkıma götürür. "İşkence bitmez,<br />
acısı dinmez gibi gelir insana, ama, işkence de biter, acı da diner. İhanetin utancını taşıma, kendini<br />
koyverme, direnmelisin". Beynini kemiren kurdu yenmesi için, İbrahim Kaypakkaya'yı, Zeki Şerit'i<br />
anlatıp onun için soylu olan değerleri sıralıyorum bir bir.<br />
Birkaç gün daha direnip çözüldüğünü "sempatizan"dan öğreniyorum. Onu Selimiye'ye sevk edecekleri<br />
43