01.12.2012 Views

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

Adressiz Sorgular

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ardarda dört defa askıya aldılar. Bir yandan elektrik veriyorlar. İlerleyen zaman süreci içerisinde konuşamıyorum.<br />

Zor hareket edebiliyorum. Bedenimin her tarafı kasılmaya başladı. Müthiş susuzluk<br />

hissediyorum. Zaman zaman arada "Su" dediğimi anımsıyorum. Bu esnada "İndirin de su banyosu<br />

yaptırın" diyen bir ses askıdan indirilmeme neden oluyor.<br />

Kendime geldiğimde çıplak halde yerde yatıyordum. "Kobra" hortumla su tutuyor. "Su içme, organların<br />

parçalanır, ölürsün. Seninle çok uğraşacağız. Daha yeni başladık." Su içmeme engel oldular. Kendime<br />

biraz gelince ayağa kalktım. İki kişi koluma girip açık bir pencerenin önüne getirdi. "Burada<br />

bekle, kendine gelirsin. Ciğerlerin de demini burada alır, veremden ölürsün." Çıplak vaziyette bir süre<br />

bekletiliyorum. Soğuktan tir tir titriyor, çarpmasına engel olamıyordum. Biri geldi: "Bu çok üşümüş.<br />

Biraz ısıtalım." Tekrar işkence odasına alıyorlar. Su banyosu süresi boyunca yanımda iki nöbetçi<br />

vardı. Diğerleri görünmemişti. Biraz sonra geldiler. Hepsi sarhoş. Ağızları leş gibi kokuyor. Bazıları<br />

ayakta zor duruyor. Kapitalizmin tüm çürümüş ve kokuşmuşluğunun adeta birer sembolü bu işkenceciler!<br />

Ekip şefi, Orak-Çekiç'teki "Sefaköy Granitten Bir Kaledir, Geçilmez" yazısından kesik kesik bölümler<br />

okuyor. "Bize leş kargası, ayyaş diyorsunuz. Bizler ayyaş değiliz. Sizin yüzünüzden içiyoruz. Bizi bu<br />

duruma siz getirdiniz. Ne olur siz de böyle yapmasanız? Konuşsak, kahvemizi çayımızı içseniz, ifadenizi<br />

yazsanız daha iyi olmaz mı?" Sefaköy Direnişi ne kadar da korkutmuş işkencecileri. Gözümün<br />

önünden M. Ali DOĞAN ve Aslan TEL yoldaşlar gelip geçiyor. Direnişim, cesaretim daha da artıyor.<br />

"Selam sizlere yoldaşlar... Selam sizlere ölümsüz devrim savaşçıları... Sizlere burada da layık olmaya<br />

çalışacağım" diyorum kendi kendime.<br />

Tekrar kollarımı bağladılar. Sandalyenin üzerine çıkarıp askıya aldılar ve elektrik vermeye başladılar<br />

yine. Sordukları genel bilinen sorular: "Evin nerede, şu olayları sen yaptın, kimliğin şu, bunları tanıyorsun<br />

vs." Bozuk plak gibi tekrarlayıp duruyorlar bunları.<br />

Beyin en zor anlarda dahi bedenime hakim oluyor. Vücudum artık işkencelerin etkisiyle pelte gibi<br />

olmuş. Ağrılar dinmek nedir bilmiyor. Ayakta zor durabiliyorum. Nasıl oldu, bilemiyorum. Fatih yoldaş<br />

süzülüp giriverdi birdenbire işkence odasına bu kez. Yüzünde hiç eksik etmediği o tatlı gülümsemesiyle,<br />

bana doğru yönelip, elini uzatıyor. "Diren, sevgili yoldaş! İşkenceler ne kadar acımasız olursa<br />

olsun, sonunda hep biz kazandık, biz kazanacağız" diyor. Sarıldık birbirimize, kucaklaşıyoruz. Biraz<br />

önce vücudumun her yanında dayanılmaz bir acıyla hissettiğim ağrıların yerini bir rahatlık alıyor. Vücudum<br />

yeniden direngenleşiyor. Fatih'in gözleri ışıl ışıl.<br />

Sordukları soruların ardı arkası kesilmek bilmiyor. Bense sadece mırıldanıyorum: "Bilmiyorum." Vücudum<br />

çırılçıplak, her tarafım yara-bere ve şiş içerisinde.<br />

Soruyorlar: "Onlar seni tanıyor. Sen nasıl tanımazsın? Birlikte resimleriniz var. İşte resimler." "Bu<br />

resimdeki ben değilim. Bana benzeyebilir" diye cevaplıyorum. "Kim bunlar? Getirin yüzleşelim" diye<br />

bağırdım. "Şimdi göreceksin. Getirelim de gör bakalım." Halktan birini getirdiler. Benim askıda olduğumu<br />

görüyor. Tedirginliği her halinden belli. İsmimi bilmediğini söylüyor. Başka birini getirdiler.<br />

İşkence sonucu, tanıdığını ama ismimi bilmediğini söyledi. Her ikisine de bağırdım. "Sizleri tanımıyorum.<br />

Siz kimsiniz? İşkenceciler sizleri korkutmuşlar. Yalan söylemeyin!"<br />

Bu kez üçüncü kişiyi getirdiler. O da beni askıda görüyordu. Yaptığından utandı. Boynunu büktü.<br />

Gözlerine sert bir şekilde baktım. Bu bakışımı gördü ve bakışlarını gözlerimden kaçırdı. Ellerini yanlarına<br />

açtı: "Kendisi ismini kabul etmiyorsa, ben ne diyebilirim?" Hemen yanımdan alıp götürdüler.<br />

"Diğerlerini de getirin hepsiyle yüzleşelim" diye bağırdım. "Rol yapıyorsun, bu şekilde arkadaşlarını<br />

göreceksin değil mi? Bırakın artık kimseyi getirmeyin. Sen şimdi görürsün hava atmayı." Manyeto<br />

yeniden çevrildi. Elektrik akımı kolumdan ve kasığımdan vücuduma dağılmaya başladı. Yine elde<br />

ettikleri bir sonuç yok. "Bu dinlensin. Öbürünü getirin."<br />

Beni yan tarafta bulunan bir hücreye yatırdılar. Kendimde değilim. Konuşmaları hayal meyal hatırlıyorum.<br />

Bir süre burada baygın kalmışım. Birisinin ayağımı tekmelemesiyle kendime geldim.<br />

161

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!