23.03.2018 Views

Andrews’ Deri Hastalıkları Klinik Dermatoloji

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

148 ERİTEM VE ÜRTİKER<br />

ve %18’inde de lösemi bulunmaktadır. Çocukluk çağı edinsel<br />

immun yetmezlik sendromu (AIDS) ve PG arasında ilişki bildirilmiştir.<br />

PG’si bulunan çocukların yaklaşık %25’inde altta yatan<br />

bir hastalık bulunmamaktadır. Genital, baş ve boyun lezyonları<br />

çocuklarda sık olarak görülmez.<br />

Sonuç olarak, PG hastalarının yaklaşık %50’sinde ilişkili bir<br />

hastalık bulunmaktadır. En sık görülenler Crohn ve ülseratif kolitin<br />

her ikisinin de içinde olduğu enflamatuar barsak hastalıklarıdır.<br />

Enflamatuar barsak hastalığı bulunan hastalarının %1.5<br />

ila %5 kadarında PG ortaya çıkmaktadır. Her iki hastalık birlikte<br />

ortaya çıkabilir veya bağımsız bir seyir izleyebilir. Tutulan<br />

barsak segmentinin cerrahi olarak çıkarılması PG’de tam remisyon<br />

sağlayabilir veya lezyonlar kalıcı olabilir veya etkilenen<br />

barsak bölgesi çıkarıldıktan sonra ilk kez ortaya çıkabilir. PG ve<br />

enflamatuar barsak hastalığı bulunan birçok hastada kolon tutulumu<br />

bulunmaktadır. PG’nin ülseratif ve püstüler tipleri enflamatuar<br />

barsak hastalığı bulunan hastalarda daha çok görülmektedir.<br />

Birlikte görülen birçok başka durum da bildirilmiştir. Lösemi<br />

(başlıca akut veya kronik miyelositik lösemi), miyelom, monoklonal<br />

gamopati (başlıca IgA), polisitemya vera, miyeloid<br />

metaplazi, kronik aktif hepatit, hepatit C, İnsan immünyetmezlik<br />

virüs (HIV) infeksiyonu, sistemik lupus eritematozus, gebelik,<br />

PAPA sendromu ve Takayasu arteriti PG ile bağlantılı olan<br />

diğer hastalıklar arasında bulunmaktadır. PAPA sendromu, diğer<br />

otoenflamatuar hastalıklarla birlikte tartışılmıştır (aşağıya<br />

bakınız). PG hastalarının 1/3’ten fazlasında artrit vardır, daha<br />

çok asimetrik, seronegatif, büyük bir eklemin monoartriti şeklindedir.<br />

Genellikle IgA’nın bulunduğu monoklonal gamopati,<br />

PG hastalarının %10’unda saptanmaktadır. Konjenital lökosit<br />

yapışma glikoproteinleri (LAD) eksikliği bulunan çocuklarda<br />

PG benzeri lezyonlar ortaya çıkar.<br />

PG’nin erken biyopsileri süpüratif folikülit özellikleri gösterir.<br />

Etkilenen folikül genellikle rüptüre olmuştur. Lezyon ilerledikçe<br />

dermiste ve subkutan yağ dokusunda süpüratif enflamasyon<br />

görülür. Viyolase altı oyuk kenarlarda masif dermal ödem<br />

ve epidermal nötrofilik abseler vardır. Bu özellikler tanısal değildir<br />

ve enfeksiyöz nedenler dışlanmalıdır.<br />

Klasik ülseratif formda PG’nin klinik görünümü çok karakteristiktir.<br />

Bununla birlikte tanısal olarak serolojik ve histolojik<br />

özellikler bulunmadığından PG’nin tanısı dışlama yöntemi ile<br />

olmaktadır. Mikobakteri, derin mantar, gommöz sifiliz, sinerjistik<br />

gangren ve amebiyazisin bulunduğu çoklu enfeksiyonlar,<br />

kültürler ve özel çalışmalarla dışlanmalıdır. Vasküler okluziv<br />

veya kronik venöz yetmezlik, vaskülit, kanser ve faktisyel hastalık,<br />

ekzojen doku yaralanmaları gibi hastalıklara sıklıkla yanlış<br />

olarak PG tanısı konulmaktadır.<br />

Tek bir ekstremitede sadece tek bir lezyon varsa PG’ye yanlışlıkla<br />

örümcek ısırığı tanısı konulabilir. Örümcek ısırıkları daha<br />

hızlı gelişmeye eğilimlidir ve dissemine intravasküler koagülasyon<br />

gibi diğer sistemik semptom ve bulgularla birlikte olabilir.<br />

<strong>Deri</strong>deki büyük damar vaskülitlerinin farklı formları benzer<br />

klinik lezyonlar oluşturabilir ve histolojik değerlendirme ve<br />

ANCA ve antifosfolipid antikor testleri gibi ankiler testlerle dışlanabilir.<br />

Tanı açısından en çok zorluk yaratan faktisyel hastalığı dışlamaktır.<br />

Küçük papülopüstüller şeklinde başlayıp ülserasyonlar<br />

oluşturan ve iyileşme göstermeyen klinik lezyonlar çok benzerlik<br />

gösterebilir. Histolojik değerledirmede enjekte edilen veya<br />

uygulanan etken madde (idrar, dezenfektan, drain cleaner)<br />

tespit edilemediğinden sıklıkla basit süpüratif dermatit görülebilir.<br />

Hatta en tecrübeli klinisyen bile faktisyel hastalığa yanlış<br />

olarak PG tanısı koyabilir.<br />

PG’nin tedavisi zorlayıcıdır. Başlangıç aşaması lezyonun tipine<br />

göre sınıflanmasıdır. Altta yatan durumlar herhangi bir semptom<br />

olmasa bile gözden geçirilmelidir. Atta yatan enflamatuar<br />

barsak hastalığının tedavisi iyileşme sağlayabilir. Genel olarak<br />

vejetatif tip topikal veya lokal önlemlere cevap verir. Tedaviye<br />

hastalığın şiddeti ve progresyon oranına göre karar verilir. Hızlı<br />

ilerleyen vakalarda erken tedavi morbiditeyi azaltabilir.<br />

Lokal tedaviler arasında pansumanlar veya akımlı banyolar<br />

ve sonrasında merhem veya hidrofilik okluziv örtülerin kullanımı<br />

bulunmaktadır. Hafif vakalarda güçlü topikal steroidal ilaçların<br />

uygulanması, bazen enjeksiyon alanlarında paterji görülebilmesine<br />

rağmen intralezyonel steroid enjeksiyonları veya topikal<br />

%4 kromolin veya takrolimus faydalı olabilir. Hiperbarik<br />

oksijen tedavisi bazı hastalarda faydalı bulunmuştur. Sistemik<br />

steroidler çok etkili olabilir. Başlangıç dozları1 mg/kg veya daha<br />

fazladır. Kontrol sağlandıktan sonra doz hızlıca azaltılmalıdır.<br />

Eğer steroid dozu azaltılamıyorsa steroidden bağımsız bir<br />

ajan eklenebilir. Oral kortikosteroidlere cevapsız olan vakalarda<br />

pulse metilprednizolon kullanımı faydalı olabilir.<br />

Genel olarak hastalık agresifse ve steroid ilaçlarının kullanımı<br />

ile hızlı iyileşme sağlanamıyorsa immunosupresif bir ajan<br />

eklenmelidir. Azatiopirin, siklofosfamid ve klorambusil etkili<br />

bir biçimde kullanılmıştır bununla birlikte siklosporin ve infliximab<br />

sonucunda daha hızlı iyileşme sağlanmıştır ve PG için tercih<br />

edilebilecek immunosupresiflerdir. Kortikosteroid tedavisi<br />

ile uygun cevap alınmayanların birçoğunda, lezyonlar sıklıkla<br />

bu ajanlara dramatik olarak cevap verir. Siklosporinin, yaklaşık<br />

5 mg/kg/gün olan başlangıç dozu birçok vakada etkilidir. Etkili<br />

bulunmadığında 10 mg/kg/gün dozuna çıkılabilir. Cevap altta<br />

yatan etkenden bağımsızdır. İnfliximab, intravenöz infüzyonlar<br />

şeklinde yaklaşık 5 mg/kg dozlarında birkaç haftada bir verilmektedir.<br />

Çok agresif, hızlı ilerleyen vakalarda hastalığın erken<br />

kontrolunu sağlamak için siklosporin veya infliximab tedavisi<br />

başlanması düşünülmelidir. Adalimumab’da kullanılmıştır.<br />

Takrolimus ve mikofenolat mofetil de bazı vakalarda etkilidir<br />

fakat bu ajanlarla olan deneyim çok sınırlıdır. Sulfapiridin,<br />

sulfosalazin, salisilazosulfapiridin ve dapson tek başlarına veya<br />

kortikosteroidlerle kombine halde yardımcı olabilir. İkiyüz- 400<br />

mg/gün dozlarında klofazimin bazı hastalarda faydalıdır. Minosiklin<br />

ve nadiren diğer antibiyotiklerin de anekdotal başarıları<br />

olduğu bildirilmiştir. Epidermal allo veya oto greftler hastalık<br />

kontrol edildikten sonra uygulanabilir. Hastalar uygun immunosupresif<br />

tedavi altında iken donor alanında paterji nadiren<br />

not edilmiştir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!