19.12.2017 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

104<br />

PETER IMBUSCH<br />

gerekli önkoşullarıdır. Uygarlık kesintileri, modernliği belirleyen rasyonelleşme<br />

ve bürokratikleşme süreçleri içinde yer almaktadır ki, kullanımı da dahil olmak<br />

üzere ‘sapan ile mega bomba arasına doğrusal bir çizgi’ (Adorno) çekilebilir.<br />

“Modern bilim bomba yapmak, devlet bürokrasisi kamusal soykırım hizmetkârına,<br />

otoriter sosyal karakter ise bir kitle katiline dönüşmek zorundaydı. Auschwitz<br />

ve Hiroşima’da araçsal akıl bir anlamda kendisini bulmuş oldu” (Sofsky<br />

1994: 59). Horkheimer ve Adorno’nun, bu biraz abartılmış ve Aydınlanmanın<br />

Diyalektiği’ne ait özelliği pek fazla gözönüne almayan bu okunuş biçimine göre,<br />

aklın kendisi bir mitosa dönüşmüştür ve modern Aydınlanma son kertede<br />

totaliterdir. “Uygarlaşmaya yol açan modernite, özünde barbarlıkmış gibi görünmektedir”<br />

(Miller/Soeffner, 1996: 16). Bu ikinci bakış açısının bana pek<br />

inandırıcı gelmeyişinin nedeni, uygarlığa ve rasyonaliteye, fazla doğrusal bir şekilde<br />

tarihsel belirleyici bir güç atfetmesidir ki, bu gücün önüne geçilmesi<br />

mümkün gibi görülmemektedir. Ayrıca, şiddetin bağlarını koparmasına yol<br />

açan diğer zorunlu koşulları gözardı eder ve modern çağda bazı uygar toplumlar<br />

soykırım ve kitlesel terör eylemlerine başvururken, neden diğer toplumlarda<br />

böylesi bir gelişmenin görülmediğini açıklayamaz.<br />

Modernlik ile barbarlık arasındaki ilişki konusundaki üçüncü tavır, yukarıda<br />

ele alınan diğer ikisinden ayrılır; bu tavır modernitenin özünde varolan çokanlamlılığı<br />

vurgular ve barbarlığı modernitenin “karanlık” yüzü olarak değerlendirir.<br />

Böylesi bir yaklaşıma göre, 20. yüzyılda görülen ‘makro suçları’ açıklamak<br />

için modernlik yeterli değildir, ama zorunludur. Bu okunuş biçimiyle Holocaust<br />

ne ‘barbarlığa düşüş’ ne de sadece ‘tarihin bir işkazası’dır, tersine modernitenin<br />

yaratıcı bir ürünüdür, soykırım modernitenin özünde vardır, çünkü uygarlık insanın<br />

yaratıcı gücünü artırdığı gibi yıkıcı gücünü de artırmıştır. Bu tavır, Karl<br />

Georg Zinn (1989) ve özellikle Zygmunt Bauman tarafından temsil edilen, ılımlı<br />

bir Aydınlanmanın Diyalektiği varyasyonudur. Uygarlık ve kültür kuramının<br />

klasikleri arasında Freud da bu tavrın temsilcisi olarak görülebilir. Bu tavır, uygarlığın<br />

ilerleyişi ve sosyal denetimin artışı ile toplumda şiddet ve vahşetin azalması<br />

arasında doğrudan bir ilişki kurmaz. Gerçi toplumsal ilişkilerde barışın<br />

sağlanması için devletin şiddet tekeli gerekir, ama şiddet araçlarının devlette<br />

yoğunlaşması, aynı zamanda yıkıcı güçlerin katlanarak büyümesine ve zamanla<br />

terör ve şiddetin ‘devletleşmesi’ne yol açar. Bunlara ek olarak, modern rasyonalitenin<br />

ahlâksal açıdan hiçbir şey söylememesi, insanların bütüncül yönetime<br />

tâbi tutuluşu ve bürokrasiye boyun eğişleri ile tekniğin etkinliğinin artışı sayılabilir<br />

ki, bunlar olmadan 20. yüzyıldaki barbarlıkların meydana gelmesi mümkün<br />

değildir. Yani, modernite hümanizmanın ve barışın gerçekleşme şansını oldukça<br />

büyütmüştür, ancak aynı zamanda imha ve şiddetin ölçüsünü de korkunç<br />

derecede artırmıştır. Modernliğin her iki yönünü de ölçülü bir şekilde değerlendirmesi<br />

nedeniyle, bu yaklaşımda her türlü tarihsel belirlenimcilikten<br />

uzak durulduğu gibi, barbarlık ve terör de modern uygarlığın dünya imajından

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!