Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
151<br />
Türkiye’de laikliğin tarihî dinamikleri<br />
Bedri Gencer*<br />
Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. kuruluş yıldönümü kutlamalarında öne çıkarılan<br />
tema gene laiklik oldu; ‘laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayacağı<br />
vurgulandı. Ve Türkiye, bu kavram etrafında ikili bir cephe görüntüsü vermeye<br />
devam etti: Bir yanda laikliği yıkmaya çalışanlar, diğer yanda onu korumaya çalışanlar.<br />
Bu kısır döngünün aşılmasında yardımcı olacak bir çıkış noktası, Türkiye’de<br />
laikliğin tarihî dinamiklerinin, onu doğuran şartların tespiti olabilirdi. Ancak<br />
laikliğin mukadderatı konusundaki mevcut kutuplaşma, onun dinamikleri<br />
konusunda da geçerliğini korumaktadır. Bir yanda laikliği, Mustafa Kemal 1 tarafından<br />
İslâm’a indirilen bir darbe olarak nitelendiren muhalif Müslüman söylem,<br />
diğer yanda onu, M. Kemal’in, deyim yerindeyse ‘şapkasından çıkardığı bir<br />
kuş’ gibi bize armağan ettiği bir ‘medeniyet nimeti’ olarak nitelendiren resmî<br />
veya romantik Kemalist söylem. Oysa gerçek bu ikisinin de dışındadır. Bir değer<br />
yargısında bulunmadan söyleyecek olursak, Türkiye’de laikliğe geçiş, objektif<br />
bir tarihî gelişmenin ürünüdür. Tarih manipülasyona gelmez; lider ve kahramanların<br />
misyonu tarihi manipüle etmek değil, sadece mevcut gelişmeye belli<br />
bir yön vermektir.<br />
(*) Kocaeli Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü.<br />
1 Burada, Atatürk yerine niçin Mustafa Kemal ismini tercih ettiğimizi merak edenler çıkabilir. Çok<br />
basit: Tarihî bilinç sahibi kişiler (örn. Ş. S. Aydemir gibi) için Mustafa Kemal, İstiklal Harbi ve<br />
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki inisiyatifiyle tarihe damgasını vurmuş, somut, canlıkanlı<br />
bir kişiyi ifade etmektedir (Aydemir, 1974: 159). Oysa Atatürk, ölümünden sonra romantik<br />
resmi söylem tarafından, tarihî konumundan soyutlanmış, deyim yerindeyse ‘meta-historic’ hale<br />
getirilmiş, Aydemir’e göre (1974: 160), inkarından daha tehlikeli bir şekilde ‘putlaştırılmış’, soğuk<br />
heykel yüzlerine yansıyan bir ‘kavram’ haline getirilmiştir (Örnekler için, Oy, 1989: 44-62).<br />
Bu nedenle biz de, dünden ve bugünden, Kadroculardan ve Yöncülerden Ş. S. Aydemir ve Mümtaz<br />
Soysal gibi ‘suyu arayan adam’ların yaptığı gibi, Atatürk ‘kavram’ı yerine Mustafa Kemal ismini<br />
kullanmayı yeğliyoruz.<br />
TOPLUM VE B‹L‹M 84, BAHAR 2000