You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
134<br />
bir rol oynamıştır. Yani, ırkçı saldırılar Alman-Türkleri gibi somutlaşmış bir kesimin<br />
oluşmasına katkıda bulunmuştur. 2<br />
Hiç kuşku yoktur ki bu değişim, Alman-Türkleri’nin Alman toplumunun kalıcı<br />
bir parçasını oluşturdukları ve bütünüyle olmasa bile sosyal, ekonomik, kültürel<br />
ve politik olarak Alman toplumuna dahil oldukları gerçeğinin tanınması<br />
yolundaki önemli mihenk taşlarından biridir. Bu sayede Alman-Türkleri’nin<br />
kendi varlıkları ve sosyal, politik ve “kültürel” hakları konusunda Alman toplumunun<br />
bir parçası olarak müzakere etme güçleri artmıştır. Ayrıca, Alman milletini<br />
ırk temelinde tarif eden monolitik Alman resmî ideolojisi de tartışmalı hale<br />
gelebilmektedir. Bu durum, resmî ideolojinin Almanlık fikrine ciddi bir meydan<br />
okuma olarak okunabileceği gibi Alman toplumunun şu anki mevcut çok-etnili<br />
yapısıyla resmî ideoloji arasındaki açılmaya da işaret etmektedir.<br />
Fakat, nesnelleştirmenin her türünde olduğu gibi, “Türk” göçmenleri resmî<br />
söyleme karşı güçlendiren “Alman-Türk” tanımlamasının kendisi maddeleştirme/durağanlaştırma<br />
tehlikesi taşıdığı için zayıflatıcı da olabilir. Buna ek olarak,<br />
bu kavram, Alman-Türkleri’nin kültürel oluşum, pratik ve yerel-aşırı (translocal)<br />
bağlılıklarının heterojenliğini; birbirinden farklı iki kültürel bütün ve “Alman” ve<br />
“Türk” olmak üzere iki kaynakla sınırlamak gibi bir tehlikeyi de içinde barındırır.<br />
Kreolleşme ve melezleşme kavramları, özselci kültür, kimlik ve etnisite anlayışları<br />
karşısında devrimci panzehirler olarak algılanmaktadırlar. Fakat bu kavramlar,<br />
aşma iddiasında oldukları maddeleşmiş kültür fikrini içerme tehlikesini<br />
de yeniden üretebilirler. Hepsinin ötesinde, kültürel bütünselciliğin temel varsayımlarının<br />
eleştirisinde zayıf kalmaktadırlar. Bu noktada, bu tehlike özellikle<br />
büyük bir önem kazanmaktadır çünkü tireli, etnisite içinde varolan bir kavramdır.<br />
Yani, kolaylıkla zaman ve mekândan bağımsız özselci bir kategori haline<br />
dönüşerek ilişkisel (relational) özelliğini kaybedebilir (bkz. Werbner, 1996).<br />
Küreselleşme sürecini bir tür melezleşme olarak gören Pieterse (1995), melezlik<br />
perspektifinin zayıf noktalarından bahsederken, kavrama şekil veren nosyonların<br />
halen kültür ve toprak tarafından belirlendiğini vurgular. Yine de onu,<br />
“içe dönük kültür anlayışlarına karşı dengeleyici” (age.: 64) bir model olarak görür;<br />
dolayısıyla bu kavramın toptan reddine karşıdır. “Uluslar/toplumlar eksenine<br />
hapsolmuş bir sosyolojiyi” (age.: 63) sorgulama potansiyeli önemli bir zenginleşmeyi<br />
de içinde barındırır. Ancak bu potansiyel sayesinde emperyal anlatılara<br />
karşı bir tarih yazımının olanakları yaratılabilir ve “çatlakların arasından<br />
bir sosyoloji” (age.: 64) geliştirme imkanı oluşabilir. Fakat unutmamamız gereken<br />
kültürel melezliğe dair kavramları yeniden ele alma gereğidir. 3 AYŞE ÇAĞLAR<br />
2 “Mazlumlar topluluğu”nun oluşumunda ırkçılığın etkisi için bkz. Werbner, 1996.<br />
3 Bu düzeyde tüm kültürlerin kreol olduğuna dair bir mutabakat vardır. (Drummond, 1980; Clifford,<br />
1994; Hannerz, 1987; Friedman, 1995). Fakat, teorik olarak kabul gören bu tanım, pratiğe<br />
yansıyamamıştır. Bu kavramlar genellikle diaspora ve sürgün çerçevesinde, özellikle göçmenler<br />
ve etnik azınlıklar için kullanılmaktadır.