19.12.2017 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

130<br />

AYŞE ÇAĞLAR<br />

eleştirel söylem ise ‘kültür’den tam olarak ne anladığımızı yeniden düşünme ihtiyacını<br />

canlardırdığı için oldukça yararlıdır.<br />

Abu-Lughod’a göre (1993), günümüzde ‘kültür’ anti-özselci (anti-essentialist)<br />

kaygılarla tanımlanıyor olmasına rağmen, antropolojik söylem eski ‘değişmez<br />

ırk’ (race to freeze) tahayyüllerini halen koruma eğilimindedir. Bu miras ise özselleştirici<br />

bir araç işlevi görerek radikal bir ‘öteki’ yaratmaktadır.<br />

Fakat, kimliklerin akışkanlığına vurgu yapan yeni bir kültür teorisinin gerekliliğine<br />

işaret etmek, küreselleşen dünyanın ulusüstü kimlik ve karmaşık kültürleri<br />

üzerinde etnografik araştırmalar yapmaya imkan tanıyan etkin bazı metodlar<br />

geliştirmediğimiz sürece içi boş bir gündem olarak kalmaya mahkumdur. Abu-<br />

Lughod özselci kültür anlayışlarına karşı çıkarken, antropologlara ‘kültüre karşı’<br />

yazma stratejileri geliştirmelerini (ama içerden bir duruşla) önermektedir. Abu-<br />

Lughod’a göre bu tür bir yönelim, kültür dediğimiz kavramın köklü biçimde yeniden<br />

ele alınmasını ve etnografik araştırma ve yazımıza dair ihtiyatlı bir düşünümsellik<br />

geliştirilmesini gerekli kılar. Fakat, ne yazık ki ‘kültüre karşı yazma’<br />

çağrısı bu tür bir teorik duruşa sahip olan antropologların, nasıl bir araştırma<br />

pratiği uygulayacakları konusunda tatmin edici öneriler getirememektedir. Yani<br />

asıl sorun şudur: Özselciliğe karşı belli bir mesafeyle yaklaşma iddiasına sahip<br />

olanlar da dahil olmak üzere; antropolojik araştırma modellerimiz bu söylemde<br />

süregelen özselci kavramlardan acaba ne ölçüde kurtulmuştur?<br />

Çok-yerli (multilocale) ve yerel-üstü (translocal) bağlılıkları olan insanların<br />

‘ayrışmış’ öznellikleri ve toplumsal oluşumları üzerine yeniden yoğunlaşan çalışmalarda<br />

bazı kavramlar ön plana çıkmaktadır: ‘melez’, ‘creolised (kreol)’,<br />

‘hyphenated (tire [-] ile kurulan)’, ‘diasporik’ kimlikler aralarında en göze çarpanları.<br />

Bu kavramlar, yerel-üstü (translocal) ve kültürel olarak göçebe (yerleşik<br />

olmayan) birey ve grupların kimlik oluşumlarının, kültürel şekillenmelerinin ve<br />

yaşam pratiklerinin karmaşıklığını yakalayabilmeyi amaçlamaktadır. Adı geçen<br />

kavramlar tarafından kastedilen bu ‘ayrışmış’ kimlikler, ‘çarpışma ve diyalog<br />

halinde gelişen tarih ve kültürlerin bir ürünü’ olarak tasavvur edilmektedir<br />

(Clifford, 1994: 319). Avrupa toplumlarında yaşayan yerleşimcilerin kimliklerini<br />

ifade etmek için kullanılan tabirlerden biridir hyphenate: Alman-Türkler, Britanyalı-Pakistanlılar,<br />

Fransız-Cezayirliler kavramlarındaki ‘tire’den yola çıkarak<br />

kullanılmaktadır. Amerikan örneğinden bize tanıdık gelen böylesi ibareler, günümüzde<br />

hem Avrupa azınlık söylemlerinde hem de Avrupalı antropolog ve<br />

sosyologların akademik yazınında öne çıkmaya başlamıştır. Yani, şu anda gündemde<br />

olan bu melezleşme veya kreolleşme tartışmaları, Avrupalı göçmen ve<br />

‘azınlık’ kimliklerini karmaşık kültürel şekillenmeler temelinde ele alan söylemi<br />

yansıtmaktadır.<br />

Tartışma zeminindeki bu değişim, Strathern’in dediği gibi “belli bir ‘kültüre’ ait<br />

olduğu farzedilen bütünlüklü ve sınırları belli ve hayatını kesintisiz ve dolayımsız<br />

olarak yaşayan bireye dair kültürel kurgumuzu” yapıbozuma tabi tutma olanak-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!