19.12.2017 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

253<br />

sını, yani beş ayrı düzeyi sayar (Elias, 1977: 140-145). Bu düzeylerin hiçbirisi diğerlerine<br />

“öncül” değildir ve “esas hareket ettirici unsur” özelliği taşımaz.<br />

Eğer, “uzun erimli süreç” analizlerinde, Elias’ın bir ayrıcalığından söz etmek<br />

gerekiyorsa o da psikolojiyi, toplumsal dönüşüm süreçlerinin analizinde doğrudan<br />

kullanıma sokmasıdır. “Bireyin kendi üzerindeki özdenetimi”, “dış zorlamaların,<br />

iç zorlama haline gelmesi” gibi kavramlarla anlattığı, Freudcu süper<br />

ego; ego ve id arasındaki ilişkinin, toplumsal süreçlerin anlaşılması için kullanılmasıdır.<br />

Burada önemli nokta, Elias’ın, sosyolojiye egemen olan, bir tarafta bireyin,<br />

diğer tarafta toplumun bulunduğu, “birey-toplum” ikiliği üzerine kurulmuş<br />

modelleri reddetmesidir. Esas olanın birey mi, toplum mu olduğu, hangisinin<br />

“sanal” hangisinin “reel” olduğu konusunda sonu gelmez tartışmaları bilmeyenimiz<br />

var mı? Elias, “figürasyon” kavramıyla bu çelişkiyi aşar. Bireyden değil,<br />

çoğul olarak insanlardan bahseder.<br />

Elias, toplumsal süreçlerin analizinde, toplumsal dönüşüm ile insanların psikolojik<br />

yapılarının evrimi arasında kurduğu ilişkiden hareket eder. Birey ve topluluklarda,<br />

toplumsal ilişkilerin evrimine bağlı olarak değişim gösteren bir<br />

“ruhsal yapı”nın varlığından söz eder. Uygarlık Süreci’nde bu noktanın çalışmalarında<br />

merkezî bir yer tuttuğunu söyler: “Bütün çalışma süresince, psikolojik<br />

işlevlerden oluşan yapıların ve her döneme ait davranış standartlarının, toplumsal<br />

işlevlerin oluşturduğu yapıyla, toplumsal işlevlerin dönüşümüyle ve insanlar<br />

arasındaki ilişkilerin değişmesiyle yakından ilgili olduğu gösterilmeye çalışılmıştır”<br />

(Elias, 1997: 452).<br />

İnsanlardaki “ruhsal yapı”nın nasıl işlediğini anlamak için ise, yukarda söylediğim<br />

gibi, uzun süreli modellere ihtiyaç vardır. “Gerek bireyin ruhsal yapısının,<br />

gerekse birbirini izleyen kuşaklar boyunca gözlenecek tarihsel gelişmenin daha<br />

iyi anlaşılabilmesi için, bugün mümkün olandan çok daha uzun bir kuşak zincirinin<br />

gözlenmesi ve dikkate alınması gerekir” (Elias, 1997). Özetle, “uzun dönemli<br />

psikolojik analiz”, Elias’ı, psikolojiyi tarihsel olayların analizinde kullanan<br />

diğer bilim adamlarından ayıran en temel noktadır.<br />

Konumuzla doğrudan ilgili olan bir boyuttur bu. Çünkü, soykırım gibi bir<br />

olayın analizinde önemli bir boyutu anlamamıza yarayacak araçları bize sunmaktadır.<br />

Elias Almanlar Üzerine Çalışmalar’da, “Ulusal Görünüş” (habitus)<br />

(Elias, 1990a: 8) kavramını merkeze alır. Ulusal habitus, her halkın kendi ulusal<br />

devlet kurma süreciyle son derece sıkı ilişki içinde oluşur. Ben, Habitus kavramını<br />

daha genel anlamda “Ulusal Kimlik” olarak kullandım. Bu yaklaşımla, ulusal<br />

kimlik, “bir davranış tarzı” bir “haleti ruhiye” olarak tanımlanmakta ve esas<br />

olarak ulusal devlet kurma süreci içinde şekillenmektedir. Ulusal kimlik ile ulusal<br />

devlet arasında kurulan bu doğrudan ilişki sayesinde, ulusal kimliğin hangi<br />

etnik, dil, din gruplarını kapsadığı ikincil bir soru olmaktadır. Önemli olan ortak<br />

bir ruh halinin oluşması ve bunun ortak davranış tarzlarında kendisini ifade etmesidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!