You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
262<br />
Sempozyum boyunca özellikle öne çıkan tartışma, kadınlara yönelik Kemalist<br />
reformların nasıl yorumlanabileceği üzerineydi. Ulus inşası sürecinde kadın<br />
kimliğinin önemi ve yeri ile siyasal İslâm’da kadın meselesi, tartışmaların odaklandığı<br />
alanlardı. Türkiye’de feminist eleştirinin ve kadın çalışmalarının bu konuları<br />
gündeme getirişi yeni sayılmaz, dolayısıyla tartışmanın aynı hararetle sürüyor<br />
olması, Kemalist politikaların nasıl yorumlanacağının, halen yakıcılığını<br />
koruyan, merkezî bir sorun olma özelliğini sürdürdüğünü gösteriyor. Siyasal ve<br />
kültürel anlamda gittikçe muhafazakârlaşan Atatürk milliyetçiliği, farklı disiplinlerden<br />
kadınların çalışmalarına da yansıyor ve diyalog kanallarını tıkayarak<br />
kadınlar arasında bir kutuplaşma yaratıyor. Bu sempozyum, sözkonusu kutuplaşmanın<br />
bir nebze olsun kırıldığı tartışmalara sahne oldu.<br />
Sempozyumun ilk tebliği Deniz Kandiyoti’ye aitti. Milliyetçi projelerde kadının<br />
nasıl tartışmaların zemini haline geldiğini, pek çok farklı ülkeden örnekler<br />
vererek karşılaştırmalı bir çerçeve içerisinde ortaya koyan Kandiyoti, bugün feminist<br />
politikaya içkin en önemli sorunun evrensel ve tikel olan arasındaki çelişkide<br />
yattığını belirtti. BM Beijing Kadın Konferansı’na damgasını vuran bu gerilim,<br />
son yıllarda feminist literatürde epeyce tartışılmakta. Bir yanda evrensel<br />
hakları savunanlar, diğer yanda ise kültürel anlamda özgül hakları savunanlar<br />
yeralıyor. İkinci gruptakiler, Batılıları, kendi tikellerini evrensel olarak dayatmakla<br />
suçluyorlar. Oysa onlar da, Kandiyoti’nin belirttiği gibi, kendi kültürlerinin<br />
tikel bir yorumunu otantik olarak dayatıp, kadınlara eşit haklar tanımayı<br />
reddediyorlar; kültürün belli bir yorumuna dayanarak kadınları baskılayan, kadın<br />
sünneti ya da dul kadınların kocalarının ardından yakılmaları gibi uygulamaları<br />
savunuyorlar. Feminizmin kültürün monolitik yorumlarına karşı bazı evrensel<br />
standartlar tanımlaması gerektiğinin altını çizdi Kandiyoti. Siyasal İslâm<br />
ile ilgili bir soru üzerine de Chatterjee’nin yaptığı bir ayrıma başvurdu. Chatterjee,<br />
Doğu’da sivil toplumun kentsel alanla sınırlı kaldığını ve politik toplumun<br />
Batı’ya göre daha geniş olduğunu belirtiyor. Politik toplumun bir parçası olarak<br />
çeşitli radikal akımlar ifade kanalları buluyor ve mesele, örgütlenmiş grupların<br />
bu akımları hegemonyacı devlet projeleri haline getirmeleri noktasında ortaya<br />
çıkıyor. Kandiyoti’ye göre bu akımlar karşısında kendi tercihlerimizi açıkça ortaya<br />
koymalıyız. Onlarla diyaloğa girmeli, ancak bazı şeylerden fedakârlık ederek<br />
bir anlaşma zeminine ulaşmaya çalışmamalıyız (“dialog yes, compromise no”).<br />
Yeşim Arat, kadının siyasete katılımını ele alan bir tebliğ sundu. Nüfusun yarısının<br />
siyasete katılmadığı bir sistemin adil ve demokratik olamayacağını belirten<br />
Arat, öze indirgenebilecek bir kadın çıkarı tanımlayamasak da, oluşum halinde<br />
bir kadın çıkarı üzerinden siyaset yapabileceğimizi belirtti. Osmanlı kadın<br />
hareketinden bugüne çeşitli dönüm noktalarına değinen Arat, feministlerin<br />
devletin gözardı ettiği sorunları siyasete taşıdıklarını örneklerle gösterdi. Tebliğinin<br />
sonunda İslâmî kesim içinde kadının siyasete katılımı ve temsiliyle ilgili<br />
çelişik olgulara değindi ve bu konuda kışkırtıcı sorular sordu. Yeşim Arat, sem-