19.12.2017 Views

dergi

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

UYGARLIK KURAMLARI VE ŞİDDET SORUNU 93<br />

Avrupa uygarlığının yeryüzündeki bugünkü egemen konumunu büyük endüstri devrimi<br />

ile gerçekleşen teknik ve ekonomik ilerlemeye bağlayan ve bunu Hıristiyan kültürünün<br />

bir nevi ‘tarihsel başarısı’ olarak değerlendiren birçok Avrupalının bu düşüncelerini<br />

doğal bir şey olarak kabul etmesi, Avrupa’nın egemenlik başarısının ‘Batıdaki’ teknik<br />

ilerlemenin barışçı yanından ziyade, Avrupa’da geliştirilen ve ideolojik olarak da yüceltilen<br />

yıkıcı ve öldürücü potansiyeline -ki bu potansiyel emperyalizmin yükseliş döneminin<br />

yaşandığı 19. yüzyılın sonunda değil, bundan yarım yüzyıl önce gelişmiştir- bağlı<br />

olabileceği gibi bir tespitin yapılmasının önünde yer alan bir engeldir (Zinn, 1989: 113).<br />

Öte yandan, bu ‘şiddet içermeyen modernite’ (Joas, 1994) tezi karşısında erken<br />

Yeni Çağ ve modernite tarihindeki şiddetin karakteri ve yıkım potansiyeli<br />

vurgulanır, böylece bu tarihin engellenemeyen afetler tarihi olarak görülmesi<br />

sağlanır. Jean Delumeau (1985), Avrupa’daki erken Yeni Çağ döneminin ve bunu<br />

izleyen modernitenin, insanların çoğu için, saldırı, şiddet ve diğer vahşet biçimlerinden<br />

kaynaklanan bir korku dönemi olduğunu ve anılan dönemlerin bu açıdan<br />

sözde “karanlık” Ortaçağ’dan çok daha farklı olduğunu belirtir. 14. yüzyılın<br />

ortalarında Avrupa’da veba salgınlarının başlamasıyla birlikte, 17. yüzyılın ortalarına<br />

dek süren saldırganlık ve şiddet olayları yoğunlaşır. Zaman zaman görülen<br />

veba salgınları, insanları sadece zihinsel olarak derinden etkilemekle kalmamış,<br />

vahşetin dışavurumuna ve insanın değersizleşmesine de yol açmıştır<br />

(örneğin, 20. yüzyıldan önce görülen Yahudi katliamları, cadılar ve günahkârlar<br />

üzerindeki baskılar). Ayrıca, Avrupa’da yaşanan savaşlar, ateşli silahların bulunmasıyla<br />

birlikte yeni bir boyut kazanmıştır. Portekizlilerin ve İspanyolların yeryüzünü<br />

fethe çıkmalarını sağlayan önkoşullardan birisi de ateşli silahlardır. 16.<br />

ve 17. yüzyıllar, din savaşlarının, halk ayaklanmalarının yoğunlaştığı ve oldukça<br />

etkili sonuçları bulunan Otuz Yıl Savaşlarının yaşandığı yüzyıllardır. Şiddet kısa<br />

bir süre yatışır, sonra yeniden yoğunlaştığı aşamalara geçilir: Vendée ayaklanması,<br />

Napolyon savaşları, Amerikan iç savaşı (ki bu savaş, tekniğe dayalı şiddet<br />

uygulamaları nedeniyle tarihteki ilk modern savaştır) ve daha sonra da 20. yüzyılda<br />

yaşanan Birinci Dünya Savaşı ve o güne dek görülmemiş ölçüde yıkıcı bir<br />

etkiye sahip olan İkinci Dünya Savaşı (Reemtsma, 1995).<br />

20. yüzyılın barbarlıklar yüzyılı olarak tarihe geçecek olmasının nedenleri<br />

arasında, yukarıda anılan olaylardan başka, Hiroşima ve Nagazaki (Alperovitz,<br />

1995), Ermeni katliamı (Dabag/Platt, 1998), Yahudilerin bürokratik ve endüstriyel<br />

yöntemlerle kitlesel imhası (Hilberg, 1990) ve terör, temizlik hareketleri, çalışma<br />

kampları ve ürettiği açlık felaketleri nedeniyle, faşizm döneminde Alman<br />

imha politikasından çok daha fazla ve farklı ölüme (Courtois vd., 1997) yol açan<br />

Stalinizm de sayılabilir. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen elli yıl boyunca Avrupa’da<br />

savaşların görülmemesi yapıcı olarak değerlendirilse bile, 20. yüzyılın yıkıcılığı<br />

sadece bunlarla sınırlı değildir. Afrika ve Asya’nın sömürgecilikten kurtuluş ve<br />

bağımsızlık mücadelesi verilen Üçüncü Dünya ülkelerinde ise durum biraz daha<br />

değişiktir, örneğin Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in vahşeti, Ruanda/Brundi’de-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!