Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
214<br />
daha da eski bir dönemde, 50. yıldönümüne işaret eden 1974’te yazılı basına<br />
yansıyan çalışmalarla olayın kamuoyunun gündemine getirildiği tespit edilebilmektedir.<br />
1 Öte yandan, cumhuriyetçi siyasal pratiğin “Hilafet” kurumuna ve<br />
temsilcilerine yönelik tasarrufları üzerine, zaten azımsanmayacak hacimdeki<br />
mevcut literatürü daha da genişleten değerlendirmeler 1990’larda da yapılmaya<br />
devam etmiştir (bkz. Mısıroğlu, 1993; Koloğlu, 1994; Ömeroğlu, 1996; Berber<br />
1997; Şimşir, 1999). Bunlara kısmen Osmanlı hanedanının (“hilafetinin”) son<br />
dönem temsilcilerinin ve onların sürgündeki ardıllarının üzerine kaleme alınmış<br />
ve halen “en çok satanlar” raflarında bulunabilen kitaplar da eklenebilir. 2<br />
Hal böyleyken olayın 75. yıldönümünün ihmale uğraması düşündürücüdür.<br />
Belki Osmanlı’nın kuruluş yıldönümü etkinliklerinin havaya hakim olmasının<br />
buna neden olduğu ileri sürülebilir.<br />
Bu boşluğu doldurma iddiasında değilse de arzusundaki bu yazı, üzerinden<br />
üç çeyrek asır geçmiş bu olayı, konuya ilişkin yıllar içerisinde giderek sayıları artan,<br />
ancak birbirlerine pek itibar etmeyen kaynakları bir parça etkileşime sokmak<br />
isteyen bir literatür çalışması ile bir kez daha tartışma gündemine getirmeyi<br />
hedeflemektedir. Bunun için mevcut malzeme içerisinde satır aralarında geçiştirilen<br />
bazı noktaların altını kalınca çizerek, bunları günümüzde sosyal bilimlerde<br />
revaçta olan bazı kavramlaştırmalar doğrultusunda ele alıp işlemek<br />
şeklinde bir yol izlenecektir.<br />
Cumhuriyet reformları arasında, halifeliğin kaldırılmasının ayırt edici karakteristiği,<br />
bu tasarrufun yalnızca ülke sınırları içinde değil yurtdışında da, özellikle<br />
de tüm İslâm dünyasında etki, yankı ve izlere yol açmış olmasıdır. Türkiye’nin<br />
bu yüzyılın başında yaptığı “medeniyet” tercihiyle, bir parçası olduğu İslâm geleneğini<br />
reddettiğini, hatta bu geleneğe büyük zarar verdiğini ileri sürenler tarafından<br />
yapılan değerlendirme, 3 Mart 1924’te Türkiye’de alınan kararın, İslâmiyet’in<br />
en gözde ve merkezî kurumunu yok ederek, dünya üzerindeki Müslüman halkların<br />
birliği yolundaki ümitleri kesin biçimde söndürdüğü şeklindedir. Üstelik bu<br />
girişim, Batı’nın teknolojik, askerî ve siyasal üstünlüğü karşısında İslâm dünyasının<br />
gerilemesinin ve tâbiyetinin en aşikar olduğu günlerde, yani “İttihad-ı İslâm”ın<br />
en elzem kabul edildiği bir dönemde söz konusu olmuştur. 3<br />
Bu iddianın karşısında konumlananlar ise, söz konusu kurumun özellikle<br />
1 Bkz. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi’nin Başkan Azmi Süslü<br />
tarafından “Halifeliğin Kaldırılmasının 70. yıldönümü münasebetiyle düzenlendiği”ni ifade<br />
ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin Lâikleşmesinde 3 Mart 1924 Tarihli Kanunların Önemi (1995: 5)<br />
başlıklı panel kitabı ve Bilal Şimşir’in Halifeliğin Kaldırılmasının 50. yıldönümü dolayısıyla hazırlayıp<br />
Cumhuriyet Gazetesi’nde 18-Mart-4 Nisan 1974 tarihleri arasında yayımladığı yazı dizisi<br />
metni (Şimşir, 1999: 107-194).<br />
2 Bunlar arasında ilk akla gelen örnekler olarak bkz. Çetiner, 1993; Özakman, 1997; Bardakçı, 1998.<br />
3 Bu çerçeveye giren, fakat ölçülü bir dille yapılmış değerlendirme örneği olarak bkz. Bulaç, 1995:<br />
199-200. Aynı yönde seyreden ancak daha keskin bir dilin kullanıldığı değerlendirme örnekleri<br />
Mısıroğlu’nun çalışmalarında bulunabilir (bkz. Mısıroğlu, 1990; 1993).