Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
TİRELİ KİMLİKLER: TEORİ VE YÖNTEME İLİŞKİN BAZI ARAYIŞLAR 137<br />
bağlılıkların günlük dilde sahici melezleşmeler yaratmaları mümkün değildir.<br />
Dolayısıyla, kültürler (mekânlar) somut olarak ele alınamazlar. Bu noktada, etnisite<br />
değişmez bazı kültürel farklılıkların doğallaşmış bir göstergesi haline gelir.<br />
Tireli, milliyet ve etnisiteyi diğer tüm kimliklerin üzerinde imtiyazlı bir yere<br />
koyar. Etnik ya da ulusal kimlikler insanların sahip olduğu en temel kimlikler<br />
olarak ele alınır. Ayrışmış (disjunct) ya da tersi öznellikler, popüler söylemde etnik<br />
öznellikler olarak ele alınırlar. 4 Tireli kimlik kavramı kültürel özselciliği ters<br />
yüz etmek yerine, daha çok kolektif bağlılıkların doğasındaki sorunsalı aydınlatma<br />
eğilimindedir. Yani, çoklu ve çok-yerli (multilocale) bağlılıkları ve sadakatleri<br />
sebebiyle yerel-aşırı (translocal) grupların yaşadıkları çıkar çatışmasını aydınlatmak<br />
gibi. Sözgelimi Alman-Türkleri’nin Almanya’daki statülerine dair ortak<br />
sorun ve beklentiler taşıdıkları varsayılır. Görüldüğü gibi, vurgu hep etnik kimliklerin<br />
melezleşmesi üzerinde olup diğer tüm aidiyet biçimleri dışlanmaktadır.<br />
Burada sorunlu olan nokta, popüler dilde yaygın olan etnisiteye imtiyaz tanıyan<br />
vurgunun antropolojik çalışmalarda da kendini göstermesidir. Çalışma<br />
nesnemizi bir ‘etnik’ grup olarak belirlediğimizde, bir aidiyet biçimini diğerlerinin<br />
üzerine koyma tehlikesiyle karşı karşıyayız demektir. Etnik ve ulusal kimliklerin<br />
hayalî ve kurgusal doğasının altını çizerken, etnik kimliğin kültürel ya da<br />
sosyal farklılığı oluşturan unsurlardan sadece biri olduğuna özellikle dikkat çekmeliyiz.<br />
Buna uygun olarak, etnografik çalışmalarımızda örtük etnikleştirmeleri,<br />
kültürel farklılıkları mekânlaştırmayı veya bu tür farklılıkların nesiller arasında<br />
kendiliğinden ürediği varsayımlarını bir tarafa bırakmalıyız. Araştırma projelerinde,<br />
etnik kimliği, öznelliklerimizi açıklamakta belirleyici bir konuma yükselten<br />
örtük bir varsayım mevcuttur.<br />
Bu durumda, etnisite kavramını içkin olduğu söylemlerden kopararak ona<br />
basitçe bir konumlandırmaya tekabül eden olumlu bir anlam verebiliriz (Hall,<br />
1992). Fakat bu tür “kurtarma” (decolonization) teşebbüsleri en az iki nedenden<br />
dolayı sorunludur: birincisi etnisitenin temelde kültüre içsel olarak bağlı bir<br />
kavram biçiminde algılanması nedeniyle çok yüklü bir kavram olması. Popüler<br />
dilde, dışlanmanın kültür temelli siyasi söyleminin ağırlık kazandığı günümüzde,<br />
böyle bir girişim tehlikeli olabilir. İkinci olarak ise; etnik ifadelendirmeler,<br />
herbiri kendi tarihini barındıran bir çağrışım ağının içine gömülüdür. Örneğin,<br />
Almanya’da “Türk” kelimesi öyle tekabüliyetler ve çağrışımlarla anılır ki “Türk”,<br />
Hıristiyan Avrupa’nın “öteki”sini oluşturur. “Türk” terimi Hıristiyanlık’a karşı<br />
İslâm veya “Batı”ya karşı “Doğu” türünden özselleştirici ikiliklerle birlikte anılmaktadır.<br />
5 Bu tür söylemlerin kendileri de iktidar şekillenmelerinin parçası ol-<br />
4 Barth’ın etnik kimlik görüşüne karşı bir duruş için bkz. Rousseau, 1979.<br />
5 Örneğin olumsuz ve çatışmacı algılamalarda “Türk”lüğün ne şekilde ortaya çıktğına örnek olarak<br />
bkz. R. Augstein’in Solingen’deki ırkçı saldırının hemen ardından Der Spiegel’de (1993: 18) çifte<br />
vatandaşlık üzerine yaptığı yorum.