You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
226<br />
çevreler açısından halife, “Mustafa Kemal’in siyaset sahnesindeki üstünlüğüne<br />
karşı olası tek ağırlık” olarak değerlendirilmiştir (Zürcher, 1995: 244).<br />
Ankara’nın tedirginliği halifeye ülke içinden ve dışından yönelimlerin sıklaşmasıyla<br />
iyice artmaktaydı. İstanbul Barosu Reisi Lütfi Fikri Bey’in Halife’nin istifa<br />
edeceği söylentileri üzerine kaleme aldığı, Tanin gazetesinde yayımlanan ve<br />
esasen halifenin siyasal iktidar dışında bırakılmasını sorgulayan Halife’ye açık<br />
mektubu, bundan kısa bir süre sonra da Hindistan Müslümanlarını temsilen<br />
Emir Ali ve Ağa Han tarafından halifeye daha etkin bir konum kazandırılmasını<br />
isteyen ve Ankara hükümetine hitaben kaleme alınmış olmakla birlikte Başbakan’a<br />
(İsmet İnönü) ulaşmadan muhalif İstanbul gazetelerinde yayımlanan<br />
mektuplar bu tedirginliği besleyen en önemli gelişmelerdir. 25 Özellikle Ankara’nın<br />
devre dışı bırakıldığı izlenimini yaratan ikinci olay, zaten Rauf Orbay’ın<br />
İstanbul’da halifeyi ziyaret etmesi nedeniyle gergin olan Mustafa Kemal ve ekibinin<br />
bir anda sertleşerek kararlı bir adım atması için neden oluşturmuştur. İlk<br />
ipuçları Abdülmecit’in halifeliğe bütçeden ayrılan ödeneğin arttırılması talebini<br />
takiben Mustafa Kemal Paşa’nın Başbakan İsmet Paşa’ya yazdığı mektupta yer<br />
alan ifadelerle kendisini gösterdi. 26 Kısa bir süre sonra 3 Mart 1924’te de son<br />
darbe indirilerek halife Abdülmecit ile diğer hanedan üyelerinin dramatik bir<br />
şekilde ülkeden çıkarılmaları gerçekleşti. 27<br />
Halifeliğin kaldırılmasının Türkiye içinde görünürde çok büyük bir infial yarattığı<br />
söylenemez. Halk katında ortaya çıkan herhangi bir tepkisel hareketlilik<br />
söz konusu değildi. Bununla birlikte bu olayın belli bir süredir Mustafa Kemal<br />
ve onun tarzını kayıtsız-koşulsuz benimseyenler ile onlara muhalif düşmeye<br />
başlamış olan Kurtuluş Savaşı’nın yukarıda da zikredilen diğer önemli şahsiyetleri<br />
arasında giderek zayıflamakta olan ilişkileri kopma noktasına getirdiği ileri<br />
sürülebilir. Daha ılımlı ve itidalli yol alınmasından yana olan bu muhalif gru-<br />
25 Lütfi Fikri Bey’in İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmasına neden olan mektup olayını, mahkeme<br />
tutanaklarına da yer vererek, meşrutiyetçi-cumhuriyetçi çatışması bağlamında hilafetin kaldırılması<br />
üzerinde odaklaşarak aktaran bir çalışma olarak bkz. Çulcu, 1992.<br />
26 Sözü edilen mektupta Mustafa Kemal Paşa, “korunan halifelik makamının ne din ne siyaset bakımından<br />
bir anlamı” bulunmadığını, hilafet makamının “bir tarihsel anıdan başka bir şey<br />
ol”madığını, “halifenin hayatını ve geçimini sürdürebilmesi için Türkiye Cumhurbaşkanının<br />
ödeneğinden daha az bir ödenek yete”ceğini belirtiyor ve olacakları hissettiren şu ifadeleri kullanıyordu:<br />
“Fransızlar kral ailesini ve mensuplarını Fransa’ya sokmakta bağımsızlıkları ve egemenlikleri<br />
için, yüzyıl sonra bugün bile mahzur görüp dururlarken, her gün ufuktan Sultanlık<br />
güneşinin doğmasına duacı bir padişahlık ailesi ve mensupları hakkındaki işlemimizle Türkiye<br />
Cumhuriyetini nazikliğin ve boş sözlerin kurbanı edemeyiz” (akt. Goloğlu, 1973: 52-53).<br />
27 Söz konusu kararın alındığı TBMM oturumunun tutanakları, olduğu gibi ve yorumsuz olarak<br />
Goloğlu’nda (1973) bulunmaktadır. Kararı olumlayan Kemalist tarihçiliğin perspektifinden toplantının<br />
aktarımı için bkz Akgün, tarihsiz: 163-214. Kararın karşısında yer alan İslâmcı-Osmanlıcı<br />
bir değerlendirme olarak ise bkz Mısıroğlu, 1993: 314-346. Devrik halife Abdülmecit ve diğer<br />
hanedan üyelerinin ülkeden ayrılışlarının ve sonrasının ayrıntıları için bkz. Akgün, tarihsiz: 195-<br />
214; Gentizon, 1983: 61-64; Çetiner, 1993: 325-378.