Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
222<br />
İlga<br />
Genel bir ifadeyle, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi;<br />
modern ve laik bir ulus-devlet projesine işlerlik kazandırma amacındaki<br />
Atatürk’ün gözünde halifeliğin “geçmiş” (Osmanlı-İslâm) ile olan ilişkisi; ve bununla<br />
bağlantılı biçimde Türk etnisitesi temelinde şekillenen bir ulusçuluk ideolojisi<br />
ile panislâmizm arasındaki uyuşmazlık, halifeliğin kaldırılması fikrini olgunlaştıran<br />
ve bu tarihi karara zemin hazırlayan başlıca etmenler olarak kaydedilebilir<br />
(Enayat, 1982: 53-5). Ancak önceki alt-bölümde de örneklendiği üzere,<br />
bu tasarrufa işlerlik kazandırma noktasına kademeli biçimde ve hem iç hem de<br />
dış siyasetteki dalgalanmalara göre rota tayin edilerek gelinmiştir. 16<br />
Kurtuluş Savaşı sonrasında Lozan’da başlayacak barış görüşmelerinde Türkiye’yi<br />
İstanbul’daki “sultanî” hükûmetin mi yoksa savaşı başarıyla noktalayan Ankara’daki<br />
“milli” hükûmetin mi temsil edeceği sorununun ortaya çıkması, Ankara’daki<br />
“millici” ekibin kafasında zaman içerisinde zaten olgunlaşmış olan saltanatı<br />
kaldırmak düşüncesini gerçekleştirmek için uygun zemini yarattı. Milli mücadele<br />
kazanıldıktan sonra Ankara’daki lider kadro içerisinde saltanata son verilmesi<br />
konusunda bir ittifaka zor da olsa ulaşıldığı, bu bakımdan daha sonraki dönemde<br />
Mustafa Kemal’e muhalif düşecek isimlerin de önceleri belli tereddüt ve<br />
itirazlarda bulunmakla birlikte giderek ikna oldukları anlaşılmaktadır (bkz. Aydemir,<br />
1983: 49-60; Akgün, tarihsiz: 64-65). Öyle ki Refet Paşa 18 Ekim 1922’de<br />
Ankara TBMM hükûmetini temsilen İstanbul’a ayak bastığında kendisini karşılamaya<br />
gelenlerin “saltanat”la ilişkili tüm hitaplarını kararlı biçimde düzelterek<br />
bu konuda oluşmuş mutabakatı sergilemiştir. Ancak ilginç olan nokta, bu dönemde<br />
saltanatın reddinin, hilafetin onanması dolayımıyla dışavurulmasıdır.<br />
Örneğin kendisine “Veliahd-ı Saltanat” adına hoş geldiniz diyen Veliahd Abdülmecit’in<br />
yaverine Refet Paşa, “Hilafet makamının Veliahdıdırlar” diyerek, kendisini<br />
“Zati Şahane” adına selamlayan Padişah yaverine de “yüksek Hilafet makamına<br />
dinî duygularımı iletiniz” şeklinde karşılık vermiştir (Aydemir, 1983: 54).<br />
TBMM 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırdıktan sonra artık sultanlık (siyasal iktidar)<br />
vasfını yitiren Vahdettin’in İngiliz makamlarına sığınarak yurdu terk etmesi,<br />
halifelik kurumu için de sonun başlangıcını oluşturan bir gelişme olarak<br />
yorumlanır. “Sultan-Halife” Vahdettin ülkeden ayrıldıktan sonra, veliaht Abdülmecit,<br />
TBMM tarafından “Sultan olmayan Halife” veya “sadece Halife” (Çulcu<br />
16 Hilafetin Kaldırılması olayı, Cumhuriyet’in “inkılâplar”ı arasında çok sayıda tarihçi, araştırmacı<br />
ve sosyal bilimci tarafından ele alınıp uzun uzadıya işlenmiş olanların başında gelmektedir. Biz<br />
bu makalenin sınırları içerisinde gelişmelerin yalnızca kendi argümantasyonumuz açısından<br />
önem taşıdığını düşündüğümüz noktalarının altını çizmeye ve bu konularda değerlendirme<br />
yapmaya çalışacağız. Halifeliğin kaldırılmasına giden süreci, özellikle “İlga”nın gerçekleştirildiği<br />
TBMM oturumunu ayrıntılı ve değişik veçheleriyle, karşıt cephelerden tartışan eserler olarak ilk<br />
elde şunlar zikredilebilir: Goloğlu, 1973; Uluğ, 1975; Akgün, tarihsiz; Çulcu, 1992; Mısıroğlu,<br />
1993; Alpkaya, 1998.