19.12.2017 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

TÜRKİYE’DE LAİKLİĞİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ 165<br />

İran’ın mirasıdır (Ülken, 1979: 441). 24 Belirttiğimiz gibi, Osmanlı’da pozitif hukukun<br />

evrimi, modern devletin evrimine paralel gerçekleştiğinden ‘aşkın’ devlet<br />

kavramını sorgulamadan, anakronik bir şekilde ‘kanun/şeriat dikotomisi’ni<br />

tartışmanın fazla bir anlamı yoktu.<br />

Nitekim Niyazi Berkes (1984: 22) bile, oldukça çıplak-avami bir söylemle,<br />

Türkiye’nin Cumhuriyet ile laikliğe geçişini, esas itibariyle ‘(kutsal) devletin bekası’<br />

güdüsüyle açıklar, meşrulaştırır: “Türk örneğinde dinle devletin karmaşıklığının<br />

zorunlu olarak ayrılması sayesinde, Devlet yok olmaktan kurtulmuştur.<br />

(..)Siyasal Türk varlığını en üstte göremeyen “nalınlı dinciler” Kemalizm’deki<br />

Devlet ilkesinin bu noktadaki anlamını kavrayamazlar. Devletçilikle laiklik ilkeleri<br />

arasındaki ilişki tarihsel bir ikizliktir” (vurgular bana ait). Yani buna göre<br />

geleneksel ‘din ü devlet’ ikizliğinin yerini, ‘laiklik ü devlet’ almıştı! Tunaya’nın<br />

(1981: 306-9) yaklaşımı da bundan çok farklı değildir. Bu mantıktan hareketle şu<br />

hükme varabiliriz: Eğer, zaman içinde Osmanlı’dan Türkiye’ye, majesty’den state’e,<br />

devlet, tüzel bir kişi olarak bir iktidar aygıtına, kutsal bir varlığa dönüşmemiş<br />

olsaydı, Tarhanlı’nın (1993) kitabının başlığında yansıtıldığı üzere, ‘Türk<br />

devletinin kimliği laiklik’ ile ‘Türk milletinin kimliği İslâm’ arasındaki vahim tarihî<br />

gerilim yaşanmazdı.<br />

Geleneksel formül, bilindiği gibi ‘din ü devlet, mülk ü millet’ idi; bunun çağdaş<br />

versiyonu ise ‘devleti ve milleti ile bölünmez bütünlük’ idi. Ancak bu, belirttiğimiz<br />

gibi artık, Osmanlı’daki devlet değildi ve sivil toplumun devlet içinde erimesi<br />

gerektiğini savunan Hegelyen felsefeden mülhem (Öğün, 1997: 241, 262)<br />

bu ‘devlet/millet’ özdeşliği, zamanla ‘devlet/millet (toplum)’ karşıtlığına dönüşecekti.<br />

25 Osmanlı döneminde de yönetici seçkinlerin İran monarşik, emperyal<br />

kökenli ‘secular’ kimliği ile halkın Müslüman kimliği arasında belli bir ‘tefâvüt’<br />

vardı; ancak Şerif Mardin’in (1995: 70) son çalışmalarında gösterdiği gibi, Osmanlı<br />

‘siyasi toplumu ile sivil toplumu’ arasında zarif bir ayırımın başarıyla gerçekleştirilebilmiş<br />

ve yönetenler ile yönetilenler arasında çeşitli kanallar sayesinde<br />

ortak bir dilin yaratılabilmiş olmasından dolayı bu, büyük bir sıkıntı doğurmamıştı.<br />

Oysa özellikle Türkiye gibi, sekülerizm temelinden yoksun, ideolojik<br />

manipülasyona müsait bir laikliği benimseyen ulusal devletlerin özündeki totalitarizmin<br />

(Giddens, 1985) sivil toplumun zuhuruna imkan vermeyen niteliği,<br />

bu kimlikler farklılaşmasını, vahim bir gerilim sebebi haline getirmektedir.<br />

Batı’da Devletin Kiliseye karşı mücadelesi, siyasetin geleneksel anlamında<br />

kritik bir nitel değişim gerçekleştirerek ‘iktidar politikası’nın yolunu açmıştı.<br />

24 Bu kutsal devlet kültürü Türkiye’de yaşayan tüm insanların damarlarına kadar sinmiştir. İlber<br />

Ortaylı, bir ara televizyonda, örneğin Mülkiye’de Rousseau’yu, devletin sosyal sözleşmeye dayalı<br />

niteliğini anlatan hocaların, dışarı çıktıktan sonra adeta ‘esas kimliklerine’ dönerek, nasıl ‘devletin<br />

âlî menfaatleri’nden bahisle, ‘kutsal devlet kültürü’nü seslendirdiklerini anlatıyordu.<br />

25 Türkiye’deki devlet geleneğinin Kıta Avrupa’sınınkine benzer, cemaat esprisini içeren patrimonyal<br />

bir çerçevede analizi için bkz. Sarıbay, 1995: 156; 1998: 28.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!