You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TİRELİ KİMLİKLER: TEORİ VE YÖNTEME İLİŞKİN BAZI ARAYIŞLAR 131<br />
larımızı artırdığı için önemlidir (aktaran Eriksen, 1993: 48). Bahsedilen tartışmanın<br />
diğer bir önemli tarafı da dışlayıcı söylemlerin siyasi içeriğinde meydana gelen<br />
dikkate değer değişimdir: Değişim, kültürel köktenciliğe doğru yönelmektedir<br />
ve bu da kültürel farklılıklara, bölünmelere yol açabilecek bir güç vermektedir<br />
(Stolcke, 1993). Kültüre bu denli yaslanan siyasi bir dışlama söylemi popüler dilde<br />
de giderek ağırlığını hissettirmektedir (age.: 2). Dolayısıyla artık kültür siyasal<br />
mücadelenin anlam dünyasında anhtar bir kavram haline gelmiştir.<br />
Bu tür bir politik retoriğin geliştiği günümüzde, özselci kültür anlayışlarının<br />
eleştirel bir perspektifle yeniden gözden geçirilmesi elzemdir. Bu amaçla izlenebilecek<br />
yollardan biri melezleşme süreçlerinin oynadığı merkezî rolün altını<br />
çizmektir. Çünkü bu yolla hem ‘kültür’ün kapalılığı tasavvurunun hem de asimilasyon<br />
ve direnç gibi karşıtlığa dayalı modellerin geçersizliği ilan edilebilir.<br />
Gerçi benim bu makaledeki amacım melezlik gibi kavramların uygunluğu/yeterliliğine<br />
ilişkin eleştirel bir bakış sunmak ve bu tür kavramların disiplin içinde<br />
kültürü merkezileştiren bakış açısıyla mücadelesindeki başarısını sorgulamaktır.<br />
Kreolleşme veya melezlik modellerinin eski bütünselci kültür kurgularına<br />
yönelik getirdiği eleştirinin sınırları nedir?<br />
Makalede ilk olarak, melezlik, kreolleşme ve tireli modellerinin, özselci kültür<br />
kavramsallaştırmalarının altında yatan ontolojik varsayımları çürütüp çürütemeyeceği<br />
konusu tartışılacaktır. İkinci olarak, kültürel ‘cemaat’e dayalı yeni bir kimlik<br />
siyaseti öneren çokkültürlülük gibi sosyal ve politik programların tahrip edici<br />
potansiyeli değerlendirilecektir. Daha sonra ise, kültüre karşı yazma projesi için<br />
metodolojik bir başlangıç noktası olarak nerenin seçilebileceği sorusu üzerine<br />
yoğunlaşacağım. En son olarak ise maddi hayat-insan ilişkileri üzerine yapılan<br />
çalışmaların bahsedilen türde bir başlangıç noktası olabileceğini önereceğim.<br />
Kreolleşme, melezlik ve tireli kimlikler<br />
Homojen, sürekli, kesintisiz ve kıyaslanamayan bir bütün olarak tanımlanan<br />
kültür anlayışına karşı getirilen eleştirilerde kullanılan en gözde kavramlar kreolleşme<br />
ve melezlik. Dil bilimden devşirilen kreolleşme metaforu iç heterojenlik,<br />
kültürel karışım ve yeni özdeşleşme hallerine vurgu yapmaktadır (Drummond,<br />
1989; Hannerz, 1987; Fabian, 1978; Parkin, 1993). Bu kavramın tekabül<br />
ettiği süreçte, birbirinden farklı kültürel kökenlere sahip unsurlar farklılıkları ve<br />
çelişkileri ortadan kalkmadan bütünüyle sentezlenebilmektedirler (Parkin,<br />
1993: 84). Melezleşme de kreolleşme gibi “varolan kalıpların mevcut pratiklerden<br />
ayrışarak yeni pratiklerin içinde yeni biçimlerle yeniden oluşmalarının yollarına”<br />
işaret eder (Pieterse, 1995: 49). Her iki durumda da bu kavramlar, farklı<br />
‘mantıklar’ın içiçe geçmesini doğuran süreçlere dikkati çekerler. Böylece, farklılık<br />
üzerine inşa edilen hiyerarşilerin dengesini bozan ya da onları yıktığı iddia<br />
edilen yeni tür sınır ihlalleri üretilmektedir.