19.12.2017 Views

dergi

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

120<br />

ERK YONTAR<br />

ların entegrasyonunu inceleme yoluyla açıklama, öncelik taşımaktadır” (Elias,<br />

1983b: 201). Söz konusu evrimin diğer bir eğilimi de, evrim sürecinde, gittikçe<br />

daha kapsamlı bir biçimde kendine hâkim olma/kendi kendini gütme (Selbststeuerung)<br />

kabiliyetinin gelişmesidir. Tek hücreli canlılar, bu açıdan tamamıyla<br />

pasifken, çok hücreli canlıların kendini kontrol etme kabiliyeti sürekli artmaktadır<br />

ve nihayet insanların, entegrasyon seviyelerinin çokluğu sayesinde eşsiz<br />

bir ‘kendi kendini gütme’ donanımına sahip oldukları görülmektedir.<br />

Dolayısıyla, konu alanlarının açıklanmasında, ne atomist ana dogma ve buna<br />

bağlı olarak insanların sadece molekül yahut atom gibi yönlendirilebilen veya<br />

bunlara indirgenebilen bir parça/madde oldukları fikri, ne de onların doğal<br />

ve maddi olmayan bir güç tarafından yönlendirildikleri (bilim öncesi) fikri, konunun<br />

açıklanmasında yeterli olabilmektedir. Bu bağlamda Elias “ilerleyen<br />

sentez” (Elias, 1983b: 205) terimini kullanır. Bu terim, bir yandan yukarıda açıklanan<br />

küçük moleküllerden, insanlar gibi daha karmaşık oluşuklara doğru gerçekleşen<br />

evrimsel süreci kavramsal olarak belirlemeye yarıyor. Ayrıca Elias bu<br />

terimle, insanların yaşadıkları ve bir parçası oldukları dünya hakkındaki bilgilerinin<br />

gelişmesini de izah ediyor. Elias, insanların ilerlettikleri ve yüzyıllarca deyimler<br />

ve terimler geliştirerek bir yüksek sentez seviyesine ulaştırdıkları bilgisel<br />

gelişim basamaklarını birbirinden ayırıyor. Ona göre, bu upuzun “ilerleyen sentez”<br />

sürecinin bir aşamasında insanlar, birbiriyle ilişkilerini kuramadıkları olaylar<br />

karşısında mevcut bilgi hazinelerinin sınırlarına varıyorlar. Ancak bir sonraki<br />

basamakta, bu ilişkiler, insanlarca idrak edilebiliyor ve bu ilişkiyi sembolize<br />

eden bir terim, insanlar arasındaki karşılıklı münasebetler sayesinde birlikte geliştiriliyor<br />

(krş. Yontar, 1997).<br />

Yukarıda söz edilen türdeki sürece benzer bir şekilde, bugünkü bilginin sınır<br />

ya da cephesini Elias’a göre bilimlerin birbirleriyle ilişkisi oluşturmaktadır. Günümüzde<br />

bilimler, çoğu kez âdeta yan yana sıralanarak karşılaştırılmaktadır. Bilimler<br />

arasındaki farklılıklar, onların her birinin görev alanlarını ve kendilerini<br />

bir sürecin basamakları olarak ortaya koyacak bir evrimsel çerçevede algılanmıyor.<br />

Tersine, bu konudaki algılama, statik boyutlara indirgeniyor. Günümüze<br />

kadar süren alışagelmiş bu yaklaşımın arkasında, ya farklı bilimleri bir sistem<br />

içerisinde yan yana getirme ya da farklı bilimleri tek bir bilime indirgeme şeklinde<br />

‘tek boyutlu bir bilim model’ anlayışı yatıyor. 8 Halbuki Elias, sunduğu insan<br />

bilimleri kavramıyla, bilimlerin toplumsal örgütlenmesine, yani bilimin kurumsallaşmasına<br />

bakıldığında böyle bir görüntü ortaya çıksa da, aslında onların<br />

yanyana ve birbirlerinden bağımsız bir biçimde varolmadıklarını açıklamaya<br />

çalışıyor. Tam tersine, bilimlerin konu alanları çok çeşitli biçimde birbiriyle<br />

bağlantılı olduklarından, bilimler arası ilişkilerin özelliklerini kavrayabilmek ve<br />

bunları sembolik bir şekilde ifade edebilmek için, konu alanlarının incelenme-<br />

8 Yukarıda Popper örneği.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!