You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
94<br />
PETER IMBUSCH<br />
ki kitle katliamları, milyonlarca insanın hayatına malolmuştur (Ternon, 1996).<br />
Bu nedenle 20. yüzyıl, insanlığın yaşadığı olumsuz olaylar nedeniyle, uzun<br />
süreli tarihsel gelişim içinde -aynen 14. yüzyıl gibi- ayrı bir yere sahiptir. Her iki<br />
yüzyılda da imha olgusu afet düzeyine ulaşır; yaşanan olağandışı örnekler, yoketme<br />
teknikleri konusundaki yaratıcılığın ne kadar geliştiğini göstermektedir.<br />
Önceki olgular “karanlık Ortaçağ” yorumuyla yaygın önyargı şablonuna yerleştirilse<br />
bile, Aydınlanmış olma iddiasını taşıyan ve akla dayanma çağrıları içeren<br />
bir modern uygarlık sürecini kapsayan tarihsel bir dönemde, insanlıkdışı olayların<br />
ve imha girişimlerinin olağanüstü artması ve modernitenin en olgun döneminde<br />
had safhaya ulaşması, altı çizilmesi gereken bir çelişkidir. Ek olarak,<br />
bir de mikro düzeydeki şiddetin sürekliliği gözönüne alındığında, Aydınlanmanın<br />
bütün umutlarına ve ilerleme beklentilerine rağmen modernitenin şiddet<br />
içermediğini söylemek oldukça zordur.<br />
3. 20. yüzyıl - şiddet yüzyılı<br />
Şu günlerde birbiri ardına yayınlanan ‘yüzyıl’ değerlendirmelerine, yani çağımızdaki<br />
egemen eğilimleri ve olayları yakalamaya çalışan sosyal bilimsel çözümlemelere<br />
bakılırsa, yaşadığımız yüzyıl bir ‘aşırılıklar çağı’ (Hobsbawm,<br />
1995), bir ‘uygarlık ve barbarlıklar’ (Jackson, 1999), bir ‘Alman çağı’ (Jäckel,<br />
1996), ‘savaşlar yüzyılı’ (Kolko, 1999) ya da bir ‘afetler çağı’ olarak değerlendirilmektedir<br />
ki, uç boyutlarda şiddet içeren ve ‘insancıllığın azalması’ndan (Finkielkraut,<br />
1998) şikayet edilen bir çağ olarak ‘kısa 20. yüzyıl’ın ‘(önce) daha iyi anlaşılması’<br />
(Diner, 1999) zorunlu olmaktadır. ‘Yüzyıl yazarları’ arasında yüzyılın<br />
çokyönlülüğünü vurgulayan yazarlar bile 20. yüzyılın genel olarak olağanüstü<br />
şiddet içerdiğini söylemektedirler.<br />
Ayrıntılı özellikleriyle algılanışı ne kadar farklı olursa olsun, 20. yüzyılın fizyonomisi<br />
barbarlıklar ve ‘makro suçlar’ tarafından belirlenmektedir ki, böylece<br />
bütün bakışlar, gaz odasını, topyekün savaşı, devlet tarafından uygulanan soykırımı ve<br />
imha kamplarını, beyin yıkamayı, devlet güvenlik sistemini ve bütün halkı gözetleme<br />
anlayışını ‘bulan’ bir dönemin vahşet uygulamaları üzerinde yoğunlaşır. Bu yüzyıl insanın<br />
o ana dek hayal edebileceğinden çok daha fazla kurban, şehit, öldürülmüş vatandaş,<br />
katledilmiş sivil ve sürülmüş azınlık, işkence edilen, sakatlanan, açlığa ve soğuğa<br />
mahkum edilen insanlar, siyasi tutuklular ve ülkelerinden kaçan sığınmacılar ‘üretmiştir’.<br />
Şiddet ve barbarlık bu yüzyıla damgasını vurmuştur (Habermas, 1998: 73f.).<br />
Ve Jan Philipp Reemtsma, kısa bir süre önce bu yüzyılın, şiddet tarihinin bir<br />
sonucu ve yıkıcılığın ve vahşetin sınırlarını aşmasının bir neticesi olan özel bir<br />
tür huzursuzluğu geride bıraktığını yazar. Bu huzursuzluk şu sorularda kristalleşir:<br />
Bütün bunlar neden ve nasıl mümkün olabildi? (Reemtsma, 1999).<br />
Bu soru öncelikle, bilim ve sanat alanında büyük gelişmelerin yaşandığı bir