You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TÜRKİYE’DE LAİKLİĞİN TARİHÎ DİNAMİKLERİ 157<br />
celleştirilen geleneksel ‘vatan’ 11 kavramı, ‘ümmet’i ikame edecek şekilde yeni<br />
bir üst-kimlik ekseni sunuyordu (Mardin, 1996: 363). Yeni Osmanlılar önce ‘vatan’<br />
kavramı ile İmparatorluğun tüm müslim ve gayrimüslim unsurlarını bir<br />
arada tutmayı hedefleyen yekpare bir Osmanlıcılıktan, süreç içinde giderek sadece<br />
Müslüman unsurlara dayanan, II. Abdülhamid’in sözde Panislamist tutumuyla<br />
örtüşen bir İslâmcı-Osmanlıcılık çizgisine kaymışlardı (Gencer, 1998:<br />
24). Heper’in (1987: 160) de işaret ettiği gibi, II. Abdülhamid’in Panislamizmi,<br />
Panarabizm’den farklı olarak, ulusal-üstü olmaktan çok uluslararası bir ideolojiydi<br />
ve bu yüzden gayri dini bir milliyetçiliğin doğuşuna engel teşkil etmedi.<br />
İmparatorluk genelinde dalga dalga yayılan milliyetçilik ‘virüs’ü ile 1908 ile<br />
1918 yılları arasında Balkan Savaşları sonucu kaybedilen Avrupa toprakları,<br />
Türk milliyetçiliğine doğru tarihî akışı hızlandırdı. Yeni Osmanlılarınkine göre,<br />
Jön Türklerin, İslâm’ın, merkezden kenara düştüğü ideolojik haritalarındaki değişimin<br />
ekseninde, ‘millet’(community)ten ‘ulus’ kavramına geçiş yatıyordu<br />
(Findley, 1982: II/160).<br />
Temelde Kürt asıllı bir İslâm alimi ve özellikle Limni ve Malta Mektupları’ndaki<br />
söyleme yansıdığı şekliyle içten bir mümin olan Mehmed Ziya Gökalp’in<br />
bu sürecin ideologluğunu yapması da tarihin ve kaderin bir cilvesidir. Kanaatimizce,<br />
onun Türk milliyetçiliğinin teorizasyonu yönündeki çabasını,<br />
“Türk milletindenim, İslâm ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” (Parla,<br />
1993: 9, 55) şeklindeki daha üst bir senteze ulaşma doğrultusunda bir adım saymak<br />
mümkündür. Türkçülüğü “Türk milletini yükseltmek” şeklinde tanımlayan<br />
Gökalp, millet’in, ‘ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafî, ne siyasî, ne de iradî bir zümre’<br />
olduğunu belirterek, onu ‘lisan, din ve hars’ temelinde bir topluluk olarak tanımlamıştır<br />
(1986: 12-9; 1973: 225-9; 1977: 113-4). Milliyet için lisan ve hars birliği<br />
yanında ‘din birliği’ni de içeren bu tanıma göre, ‘millet’ ‘ümmet’in içine alınarak,<br />
aralarında sadece bir kapsam(umum/husus) farkı öngörülmüş; böylece<br />
‘Türk milleti’ deyiminde, ‘nation’ ve ‘community’ ayırımı anlamını yitirmiştir.<br />
Gökalp’ın, özellikle Limni ve Malta Mektupları’nda (1989b) sıklıkla ‘milletim’<br />
derken, bunu ‘İslâm milleti’(community) anlamında dinî mi, yoksa ‘Türk ulusu’<br />
(nation) anlamında etnik bir bağlamda mı kullandığını ayırmak güçtür. Bunun<br />
tarihî köklerine B. Lewis (1993: 7, 143) tarafından işaret edilmiştir. Tarihî olarak<br />
Avrupa zihniyetindeki ‘Türk’ ile ‘Müslüman’ isimlerinin özdeşliğinin halen geçerliğini<br />
koruduğunu belirten Lewis, bugün bile laik Türkiye Cumhuriyetinde,<br />
Türk kelimesinin sadece Müslümanlar için kullanıldığını, cumhuriyetin gayri<br />
müslim vatandaşlarının ise ‘Türk vatandaşı’ olarak adlandırıldığını söyler.<br />
Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumuna baktığımızda, S. S.<br />
11 Nâmık Kemâl’in yazısının başlığı (Hubbü’l-vatan), “Hubbü’l-vatan mine’l-âmân”(Vatan sevgisi<br />
imandandır) şeklindeki bir hadis-i şeriften geliyordu. Bu kavramın kullanımı etrafında Osmanlı’yı<br />
da içeren XIX. asır İslam dünyası aydınlarının bir incelemesi için bkz. Lewis, 1993: 166-173.