You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
124<br />
ERK YONTAR<br />
minden, insanların doğuştan itibaren birbirleriyle karşılıklı bir bağımlılıklar örgüsüne<br />
girdikleri ve başka insanlara bağımlı, tâbi oldukları fikri anlaşılmalıdır.<br />
İnsanlar, spesifik, geçmişi olan ve kültürel bir dünyanın içine doğuyorlar. Bu<br />
özellik ise, yetişkin bireyin sosyopsikolojik gelişmesinin bir parçası olan yeni<br />
yetişen bireyin toplumsallaşmasını belirliyor. İnsanın sosyopsikolojik gelişmesi<br />
sırasında oluşan toplumsal davranış, düşünce ve duygu standartları, onun toplumsal<br />
kişilik yapısı haline geliyor. Ancak bu bireysel (birey çapındaki) medenileşme<br />
süreci, sınıfsal, yöresel ve tarihsel özellikler açısından, yani figürasyona<br />
bağlı olarak farklı biçimde meydana geliyor. Bireylerin davranış standartları ve<br />
kodları daima uzun vadeli bir yapıya sahiptir; bunlar planlanmamış toplumsal<br />
süreçlerin sonucudurlar. Birey-toplum ilişkisinin ampirik bir şekilde kanıtlanabilir<br />
yanları, iki alanın da birbirinden bağımsız şekilde araştırılamayacağını<br />
gösteriyor. Elias, iki bilim alanın da nisbî özerkliğini kabul ediyor. “Sosyolojinin,<br />
fizyoloji ve psikoloji gibi tekil insanlarla meşgul olan bilimler karşısındaki nisbî<br />
özerkliği, sonuçta, birçok insanın eylemlerinin karşılıklı bağımlılığından ve birbirine<br />
bağlanmasından oluşan süreç yapısının, tek başına davranan kişi karşısında<br />
sahip olduğu nisbî özerkliğe dayanmaktadır” (Elias, 1971: 101). Ayrıca Elias,<br />
psikoloji ve sosyolojinin “kurumsal ayrımına” karşı çıkıyor, çünkü bu tür bir<br />
ayrım, “her bir insanda müşterek olan sosyal ve eşsiz bireysel kişilik yapılarının<br />
birbirinden ayrılmazlığını algılamayı engelliyor” (Elias, 1984: 124).<br />
Buna karşı Elias, insanın psikolojik düzleminin, yani davranış, duygu ve güdülerinin<br />
vs. öğrenme yoluyla yapısallaştığına ve böylece aynı zamanda doğal<br />
ve sosyal özellikler gösterdiğine işaret ediyor.<br />
Tarih biliminin rolü<br />
Toplum ve tarihin birbirinden bağımsız varolan konu alanları olarak düşünülmesini<br />
Elias, bilgi kazanılmasının toplumsal organizasyonunun projeksiyonu olarak<br />
değerlendiriyor; bu, Elias’a göre “ideolojik-bilimsel bir efsane” (Elias, 1977: 134).<br />
Birbirinden bağımsız olma arayışı sürecindeki sosyolojinin, gittikçe şimdiki zamana<br />
yönelik ve tarihin de gittikçe geçmiş zamana yönelik araştırma alanları haline<br />
geldiklerini tespit ediyor. Böylece artık “tarihsel olan” geçmişe yönelik ve<br />
“sosyolojik olan” şimdiki zamana yönelik şekilde anlaşılıyor. Bir başka deyişle,<br />
“şimdiki zaman” ve “geçmiş zaman”, düşünsel olarak birbirinden ayrı ve bağımsız<br />
olarak algılanıyor. Elias, bilimler arasındaki bu yapay sınır çekme geleneğine, tarih<br />
ve sosyal bilimler açısından karşı çıkıyor ve böyle sınırların pratikte uygulanamayacağını<br />
öne sürüyor. Bunun tersine geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanları,<br />
birbirinden ayrı olarak varolan nesneler şeklinde değil, gelişen (diyakronik) bir<br />
süreklilik (kontinuum) olarak görmek gerekiyor. “Tarih”, ancak böyle öncüller çerçevesinde<br />
geçmişe yönelik olma şeklindeki anlamını yitirip “değişimin” zaman<br />
içerisinde yapısallaşmış seyri” (Elias, 1977: 135) anlamını kazanıyor. Aynı şekilde